Günlerden bir gün Hüsâmeddin Çelebi,
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (1207-1273) ile baş başa oturmaktadır. Çelebi, “Eğer
Hâkim’in İlâhînâme’si tarzında ve Mantıku’t-Tayr’ın vezninde bir kitap yazılsa,
bütün insanlar arasında hatıra olarak kalır; âşıkların ve dertlilerin can
yoldaşı olur.” deyince Mevlânâ, sarığının içinden bir kâğıt çıkartıp ona verir.
Kâğıtta, ‘Duy şikâyet etmede her an bu ney’ diye başlayan on sekiz beyit
yazılıdır. O günden sonra Mevlânâ söyler, Hüsâmeddin Çelebi yazar ve sonunda
altı ciltlik Mesnevî ortaya çıkar.
Eskiler Mesnevî’yi ‘derya-yı marifet’
olarak nitelendirirdi. Bu deryada seyre çıkan Sarı Abdullah, Bursalı İsmail
Hakkı, Âbidin Paşa, A. Avni Konuk, Tâhirü’l-Mevlevî, Abdülbâki Gölpınarlı ve
Şefik Can gibi nice şair, mutasavvıf ve tarihçi geride Mesnevî’nin tercümeleri
ile şerhlerini kapsayan pek çok eser bırakmıştır. Bu tercümeler arasında en
müstesna bir yere sahip olan Süleyman Mehmed Nahîfî (ö.1739) tercümesi,
geçtiğimiz günlerde Timaş Yayınları’nca yeniden yayımlandı. Tek cilt halinde
800 sayfa olarak sunulan Nahîfî’nin eseri, Mesnevî’nin aruz vezninde manzum
olarak yapılan ilk tercümesi’ niteliğini taşıyor.
Evladiyelik bir eser
Şairliğinin yanı sıra âlimliği ve
hattatlığıyla da ün kazanmış olan Nahîfî, devrinin büyük şairlerinden
faydalanmasını çok iyi bilmiş ve önde gelen divan şairleri arasında yerini
almıştır. Divan Edebiyatı’nın bütün inceliklerine hâkim, devrine göre temiz
bir İstanbul Türkçesine sahip Nahîfî, mukaddimelerinde (gelenek icabı) epey
ağır ve san’atlı bir dil kullanmıştır. Nahîfî tercümesinin sadeleştirilmiş hali
Âmil Çelebioğlu (1934-1990) tarafından ilk kez Sönmez Neşriyat tarafından
(1967-72), üç cilt halinde yayımlanır. Edebiyat tarihçisi, metinler şerhi
profesörü ve şair olan Çelebioğlu’nun soyu Mevlânâ Celâleddin-i Rumî’ye oradan
da Hz. Ebu Bekir’e dayanıyor.
Mevlânâ, Mesnevî’yi ‘vahdet dükkânı’ olarak
nitelendirirken, bu sırdan herkesin gönlünün genişliğince istifade edeceğini
söyler ve Mesnevî’sinde “Bu kitap, masal diyene masaldır; fakat bu kitapta halini
gören, bu kitap vasıtasıyla kendini tanıyan, anlayan da er kişidir. Mesnevî,
Nil ırmağının suyudur; Kıptiye kan
görünür ama Musa kavmine sudur” der. ‘Kur’ân’ın tefsiri’ ve ‘Allah âşıklarının
kitabı’ olarak da nitelendirilen Mesnevî, Mevlâna’ya göre hakîkate ulaşmak ve
yakîn sırlarını açmak için büyük bir kapıdır. Mesnevî’de akla ve gönle
gelebilecek hemen hemen her konuda bilgi verilmiş, ayet, hadis ve hikayeler
yoluyla bu bilgiler daha iyi anlatılmaya çalışılmış. Eserdeki her öykü bir
hikmete, her harf ilahi sırrın dergâhına götürür. Hak ve hakikat yolcusunun
rehberi sayılan bu eşsiz eser, aşkın sonsuzluğundan damla damla doyumsuz bir
lezzet sunarak kalbi paklıyor.
Nahîfî tercümesinin, neftî yeşili cildinin
sayfaları arasında seyre çıkarken, Mevlânâ’nın hikmet dolu ışıltılı diliyle
ürperiyorsunuz. Mesnevî, ince ve derinden bir üslupla kalbi yokluyor.
Evladiyelik bir eser diyebileceğimiz bu tercüme, yayınevi tarafından ‘herkes
okusun diye’ uygun bir fiyatla okurlara sunulmuş. Her mekanda rahatça taşıyabileceğiniz
boyuttaki eserin, titiz bir çalışma ürünü olduğu gözden kaçmıyor. Proje
danışmanlığını Prof. Dr. Nihat Öztoprak’ın yaptığı kitabın bir sonraki
baskılarında eklenebilecek ‘konu dizini’, okuyucuya okumada kolaylık
sağlayacak, bu eşsiz eserin ışıltısını ve işlevini arttıracak hiç şüphesiz.
Mevlânâ, yaşadığı dönemde “Bizden sonra
Mesnevî şeyhlik edecek ve arayanlara doğru yolu gösterecek; onları yönetecek ve
onlara önderlik edecektir.” demişti. 2007 yılı Mevlânâ yılı olarak kutlanırken
umulur ki yapılan bu tercümeler, ‘aşkın mihrabı’ diye anılan Mevlânâ’yı gerçek
manâda anlamaya bir yol olur. Mevlânâ’nın sadece ‘mistik bir figür’ olmadığı, “Ben
yaşadıkça Kuran’ın bendesiyim. Ben Hazreti Muhammed’in ayağının tozuyum” sözü
ile ifade ettiği gibi Muhammedi bir ruh olduğu, zihinlere ve gönüllere yazılır.
Kitap Zamanı
Sayı: 18
Yorumlar
Yorum Gönder