'Yunus'un adı tabelada kalmasın'

Türk şiirinin piri, büyük mutasavvıf Yunus Emre ile tanışıklığı çocukluğuna uzanıyor. O dönemlerde tohumlar bir bir düşer, Yunus'un ışığı git gide içine çeker. Nerede 'Bizim Yunus'un adını duysa hemen kulak kesilir. 25 yılın sonunda ise Yunus Emre üzerine bir kütüphaneyi dolduracak kadar kitap hazırlar. Günümüzde Yunus Emre araştırmaları konusunda en yetkin isim olan Dr. Mustafa Tatcı'nın Yunus'la hallenişi hâlâ sürüyor. Tatcı'nın eserleri, H Yayınları'ndan 'Mustafa Tatcı Kitaplığı' başlığıyla yayımlanıyor. Kültür Bakanlığı'nın desteğiyle açılacak Yunus Emre Enstitüsü'nün yıllardır kurulmasını istediğini söyleyen Tatcı, "Enstitünün, biri dilimiz ve kültürümüzle, diğeri Yunus Emre ve izinden giden kişilerin ürettiği bilgiyle uğraşan iki ayağının olmasından yanayım. Enstitüde Yunus'un adı sadece tabelada kalmasın." diyor. Tatcı'yla 'Bizim Yunus'u ve onun günümüz insanına söylediklerini konuştuk.

Yunus 'Sevdiğim söylemez isem sevmek derdi beni boğar' der. Siz de bu hakikatin peşindesiniz ve sürekli Yunus'u anlatıyor, yazıyorsunuz. Bu yazmadan duramama halini nasıl tanımlıyorsunuz?

Yunus Hak âşıkı olarak söylemek zorunda kalanlardandır. Ne çare ki, aşk söyletir, dert ağlatır demişlerdir. Gerçek budur, eskilerin tecessüs dediği kendini bilme ve kendini gerçekleştirme arzusu insanın bilenlerin peşinden gitmesine, soru sormasına, konuşmasına sebep oluyor. Bu tecessüs bende yazarak öğrenme şeklinde tezahür etti. Birileri öğrensin diye değil, kendim öğreneyim diye yazmaya, daha doğrusu yazarak düşünmeye başladım. Bir mütefekkir değil bir mütecessisim. Mütefekkir olmak zor. Durmadan yazmamın sebebi, öğrenme ve varlığın hakikatini bilme arzusudur. Yunus'ta kendimi buldum veya Yunus'un kendimde. Bu sebeple Yunus izinden gidenlerin peşine düştüm, onları anlamaya çalıştım. Ne kadar isabetli bilemiyorum ama, Yunus'la ilgili yorumlarım biraz da içimdeki Yunus'un yaşadıklarıdır...

Yunus, bugünün insanına ne söylüyor?

Yunus sadece bir üslubun sahibi değil, aynı zamanda kendi üslubunun kurucusudur. O mükâşefe yoluyla elde ettiği ledünnî tecrübelerini, anadili Türkçeyle ve aşıkâne bir edâyla yazdığı manzûmelerde ilk defa o dile getirmiştir. Evde, sokakta, çarşıda, mescit ve medresede konuşulan günlük dili tamamen soyut ve manevî bir alana çekerek edebî ve estetik bir mânâ dili geliştirmiştir. Yunus, gaybî ve ilâhî hakîkatleri adetâ Türkçe dile getirmek için görevlendirilmiştir. Zira Türkçe onunla bir tefekkür dili haline gelmiş, dilimiz ve dinimizin derinliği onun yazdıklarıyla anlaşılmıştır. Yunus, İslâm'ın derinliğiyle Türkçe'nin inceliğidir. Bizim de tefekkür, aşk ve mânâ dilimiz olmuştur.

Mevlânâ, Hacı Bektaş-ı Velî etrafında pek çok kimse halkalanırken Yunus'un bu anlamda daha saklı kalmasını neye bağlıyorsunuz?

Yunus, çok da köşede kalan bir kişi değildir. O bu iki zata göre özellikle yabancı memleketlerde daha az işlenmiştir. Bunun sebebi bence Yunus'un Türkçe yazmasıdır. Tanınması için evvela Divanı yabancı dillere aktarılmalıdır. Ancak, onun Türkçesi maalesef Batı veya doğu dillerine tam anlamıyla çevrilebilecek bir Türkçe değildir. Bu şiirlerin mutlaka sadeleştirilmesi gerekmekte. Birkaç sene önce Kültür Bakanlığı'na 'Yunus'un şiirlerini sadeleştirerek çeşitli dillerde yayınlayalım', diye teklifte bulunmuştum. Projemiz sözde kaldı. Bence, dünyayı yeniden şekillendirecek olan düşünce, sevgiye dayalı bilgiyi esas alan Yunus düşüncesidir.

Yunus şiirlerini Türkçe yazmış olmasına rağmen daha az okunuyor...

Osmanlı aydını maalesef Yunus'un kullandığı halk dilini benimsememiştir. Yunus'un XX. asır başlarında yeniden ele alınması ve bugünkü noktaya gelinmesi, gerçekte yeniden bir keşiftir. Diğer taraftan Yunus, Batı'da da Mevlânâ'dan daha az tanınıyor. Bunun sebebi, Batılı araştırmacıların Farsça sûfî kaynaklarla, tabiatıyla Mevlânâ ile daha önce tanışmasıdır. Yunus münferit birkaç araştırma dışında Batılılar tarafından, bugün bile incelenmiştir denilemez. Biz Yunus'un şiirlerini kendi insanımızın ve Batılıların anlayacağı hale getirmezsek, Yunus bizim için yine bir bilmece olarak kalacaktır.

Yunus'un âlemine girmek için sadece Türkçe bilmek yetiyor mu, öncesinde tasavvuf okumaları şart mı?

Yunus'u anlamak için ne onun konuştuğu dili bilmek, ne de bu sahanın kitaplarını okumak yeterli olur! Yunus'u anlamak için Yunus olmak, onun geçtiği köprülerden geçmek gerekir. Yunus bir yerde: "Bu yol uzakdır menzili çokdur/Geçidi yokdur derin sular var" diyerek, geçit vermeyen yollardan geçilerek varılan uzak bir menzilden söz eder. Bu nefsini ve eşyayı madde olarak algılarken gerçekte manâ olduğunun bilincine varmak, dünyevî iken uhrevî olmak, halkta iken Hak'ta olmak demektir. Yunus bunu yapmıştır. Tabii ki bunun dil ile doğrudan ilgisi vardır. Yunus da konuştuğumuz günlük dil içinde yeni bir dil oluşturmuştur. Buna manâ dili, hakikat dili vs. diyebiliriz.

Yunus'a dair eserlerinizi görünce akla onun hakkında hâlâ yazılmayan bir şey kaldı mı diyesi geliyor insanın.

Henüz işin başındayız. Kütüphanelerimizde Yunus'un şiirlerini içeren daha pek çok eser var. Yunus Divânı'na aldığım yirmi kadar yazmanın ciddi okuyucular tarafından tenkidi bile yapılmadı. Yunus Emre Divânı gibi şifahî kaynaktan gelen metinlerin kurulması çok zordur. Bunu ehli bilir. Dolayısıyla benim kurmuş olduğum bu metin benden çıkmış, ilim erbabına havale edilmiştir. Bundan sonra bana düşen, Allah ömür verirse, bulduğum eksiklikleri gidermek, yeni belgeler var ise işlemek olabilir.

'Bizim Yunus'un hümanist tanıtılması ne kadar doğru?'

"Dilimize Batı'dan geçen Hümanizm kavramı, günümüzde ulu orta yerde basitçe 'insanı sevmek' anlamında kullanılmakta. Bu çerçevede Yunus ve Mevlânâ gibi muhabbetullah ve marifetullah sahibi kişiler hümanist olarak tanıtılabilmekte. İlk bakışta tabii ki 'sevelim sevilelim' diyen bir kişinin bu felsefenin dışında değerlendirilmesi düşünülemez. Hümanizm, hakîkatin, bizzat tabiatın kendisinden ibaret olduğunu iddia eder. Bu felsefeye göre, kainatın özü, maddedir. Bunu dikkate alalım, bir de Yunus'un veya Mevlânâ'nın insan veya varlık sevgisini düşünelim. Bu zatların eserlerindeki sevgi ve kardeşlik söylemlerinden hareketle kimileri tarafından ısrarla bir Türk veya İslam hümanisti olarak tanıtılması ne kadar doğrudur, siz karar verin!"

Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi
29/01/2009


http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=809245&keyfield=6D7573612069C49F72656B

Yorumlar