'Türk müziğinin kadrini sadece biz bilmiyoruz'

Akademisyen, koro şefi, kanun virtüözü, besteci... Kendine eskilerin deyimiyle 'simyacı' diyor. Ama ilmini saklamıyor. Bildiklerini paylaşıyor, karınca kaderince bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Onu 25 yıldır ne devlet ne de bir kurum destekliyor. Türk musikisine katkısı ise gören gözler için ayan beyan. 'Batı müzikçilerinin gözünde gerici, Türk müziği cephesinde ise iflah olmaz bir Batıcı' olarak görülse de bunlara hiç aldırmıyor. "İşlerimi hep yüksek değerler uğruna yaptım. Ve daima karşılığını buldum. O beni mutlu ve güçlü etti." diyen Prof. Dr. Ruhi Ayangil, Behçet Necatigil'in deyişiyle 'biz işimize bakalım' zümresinden.

2007'nin yazında bir dost meclisinde Uğur Derman'ın 'Önümüzdeki yıl III. Selim'in 200. ölüm yıldönümü' demesiyle çalışmalara başlayan Ayangil, bu şehit padişahın bestelerinden oluşan 'Bestekâr III. Selim Han' adlı bir albüm çıkardı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ'nin desteğiyle hazırlanan albüm, 2008'de 25. yılını kutlayan Ayangil Türk Müziği Orkestra ve Korosu'nun geçtiğimiz ekim ayında verdiği konser repertuarından oluşuyor. III. Selim'in 200. ölüm yıldönümünde hak ettiği ilgiyi görmediğini söyleyen Ayangil, "Çeşitli faaliyetler yapılsa da dağınık işlerdi. Türk müziğine renk, koku, üslûp ve şahsiyet kazandırmış bir isim olan III. Selim, hâlâ derinden akıyor, ama yüzeydekiler bunun farkında değil. Cumhuriyet nesilleri, tarihleriyle çok fazla özdeş ve kendi değerlerini içselleştirmiş bir ruh ve kafa yapısında olmayınca uzak yaşıyorlar. Sisteme kabahat bulabiliriz, ama bu ferdî bir mesuliyet gerektirir." diyor.

Türk müziğinde mühürlü sandıklar içinde bekleyen pek çok eseri gün yüzüne çıkaran Ayangil, ülke ve insan olarak kendi değerlerimize ilişkin bir açılımımız olmamasından yakınıyor ve şöyle diyor: "Değerlerimizle bağımız çok zayıf, ürküyoruz. Hatta zaman zaman nefret ediyoruz. Soğumuşuz bir kere. Fakat bilinçaltımızda oraya ait olma duygusu var. Bu çok çelişkili ve acınası bir durum. Bunun sonunda acemilikler başlıyor ve ortaya elle tutulmayan işler çıkıyor. Eskiler iki cami arasında beynamaz derler bu işe. Durumumuz aynen öyle."

Ayangil, Batı ve Türk müziğinin iki zıt kutup olarak görülmesini 'sakat' bir değerlendirme olarak görüyor. Bu durumu her iki müziği yeterince bilmemek ve doğru tanımamaktan kaynaklanan bir 'cehalet' ürünü olarak açıklıyor. Reçetenin ise Yahya Kemal gibi Doğu ile Batı arasındaki mukayeseyi sağlamak, ikisinin de derinliğine inmek olduğunu söylüyor. 2010 yılı, nota yazısıyla en fazla eser bırakan bir müzikçi olan Ali Ufki'nin 400. doğum yıldönümü. Ayangil, 1600'lerde yaşamış usta müzisyen Ali Ufki adına müzik araştırmaları merkezi kurulmasını çok arzuluyor. Türkiye maalesef böyle bir değerini dünyaya sunamıyor. Türk müziği hakkındaki bilgilerimizin buzdağının su yüzeyindeki kısmı gibi olduğunu belirten sanatçı "Hâlâ açığa çıkmayan pek çok şey var. Şimdilerde torbada unutulmuş bir soğan yeniden yeşilleniyor. Batı'ya baktığımız zaman onların arayışı bizden çok daha fazla. Türk müziğinin kadrini sadece biz bilmiyoruz. Bakanlığa bunun için yıllardır mektup yolluyorum, ama hiçbirine cevap verilmiyor. Sanırım işleri olduğu için dönemediler." diyor.

'Hâlâ, konservatuvarlar kapatılsın diyorum'
"Konservatuarlar, geleneksel değerlere, yenilikçi yaklaşımlara sırtını dönen kurumlara dönmüş. Yıllar önce 'konservatuarlar kapatılsın' demem laf olsun diye söylenmiş bir söz değil. Bunu herkesin istemesi lazım. Bu ülke hep iki başlılıktan çekti. Batı müziği-Türk müziği ayrımını bir kenara bırakan, kanun, keman, çello, piyano, tambur gibi enstrümanda uzmanlaşacak konservatuarlar kurulmalıdır. Tıpkı tıp fakülteleri gibi. Çağdaşlık, çağ dışılık bu tür kavramlar hep bizde var. Fransa'da, Almanya'da bir Doğu-Batı müziği sorunu olduğunu söyleyebilir misiniz?"

'2010 projelerimi reddetti'
"2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti için 17. yüzyılın iki dâhisi Itri ve Bach'ı bir CD'de buluşturmak istedim. 'Özünde tek sesli bir müziği çok sesli kılma çabaları' şeklinde teklifimi bile anlamaktan aciz bir cevap geldi. 1991'de Aya İrini'de gerçekleştirdim bu buluşmayı. Biri Doğu'dan, biri Batı'dan. İkisini de kendi müziğiyle sunmaktı amacım. İkincisi, Mevlânâ ve Yunus Emre'den yola çıkıp 'Gelin Canlar Bir Olalım' deyip, orkestralı, korolu plak kayıtları yapmak istedim. O da reddedildi."

Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi

Yorumlar