Saatleri ayarlama zamanı

"Akreple yelkovan, yollarını şaşırıp ters işlemeye başlasalar. Gün kadranı perşembeden çarşambaya dönse, aylar sondan başa doğru sayılsa, halden geçmişe, yeniden eskiye, neticeden sebebe doğru ters bir akış başlasa... Başladı diyelim ne olacak?" Haldun Taner, 'On İkiye Bir Var' adlı öyküsünde saate bakmaksızın zamanı doğru olarak tahmin eden kahramanının ağzından kuyuya böyle kışkırtıcı bir soru atar.

Mark Twain'in "80 yaşında doğup yavaş yavaş 18'imize doğru ilerlesek hayat sonsuz mutluluk olurdu." sözüne tutunup Benjamin Button'un Tuhaf Hikâyesi'ni kaleme alan F. Scott Fitzgerald da zamanın ters akmasının peşine düşer. I. Dünya Savaşı sırasında oğlunu kaybeden kör bir saatçi, yitirilenlerin geri gelmesi umuduyla şehrin tren garı için ters işleyen bir saat yapar. Sinemaya da uyarlanan bu dokunaklı öykü, yaşlı görüntüsünden yavaş yavaş bir bebeğe dönüşen kahramanın ölüp, zamanla bağını koparmasıyla biter. Bu arada tren istasyonundaki saat de durmuştur ve yerine dijitali gelmiştir. Bu iki öyküdeki gibi Âdemoğulları ile Havva kızlarının, zamanı ete kemiğe büründüren saatlerle münasebeti 'zamansızlık ülkesi'ne varıncaya dek sürecek.

Zaman insanoğlu için hâlâ sırrını korusa da Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi, özel ve müze koleksiyonlarındaki eserlerden derlenerek hazırlanan 'Zamanın Görünen Yüzü: Saatler' başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Şennur Şentürk'ün yaptığı sergide Ahmet Eflaki Dede'den Derviş Yahya'ya, Şeyh Dede'den Mustafa Şemi'ye eski Türk saat ustalarının saatleri, güneş, su, kum, masa ve cep saatleri, Osmanlı için üretilen Avrupa saatleri, müzikli, gümüş kapaklı alaturka, alafranga saatler, zaman içinde bir yolculuğa davet ediyor ziyaretçiyi.

An'ın an'ı kovalayışını durdurmanın imkânı olmasa da saatlerin bu buluşmasında, zamanın akışını derinden hissetmek mümkün. Sergideki kurgusu tazelenmiş saatleri görünce vaktin insanı nasıl sarıp sarmaladığını anbean hissediyorsunuz. Camekânların içinden ses veren saatler zamanın ne kadar ilerisinde veya gerisinde olduğunuzu ele veriyor. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün kahramanı Muvakkit Nuri Efendi'nin "Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki, zaman ve mekân insanla mevcuttur!" seslenişi tam bu eşikte anlam kazanıyor.

İstilâların en gizlisi: Alafranga saat

Saatlerin tik taklarından örülmüş bir dünyanın içinde, Hilmi Yavuz'un deyişiyle 'dilsiz çocuk, zaman'ın enva-i çeşit muziplikleri dolanır dört bir yanınızda. Öyle ki sergide Haldun Taner'in "Saatin kalitesi, kurgu mekanizmasında, yani zembereğindedir. Zemberek saatin değil, hayatın da özü, temeli. Bir bakıma, hepimiz kurulu birer saat değil miyiz?" sualini haklı çıkaracak pek çok şey gözünüze takılacaktır. Hem alafranga hem alaturka ayarlı kullanılabilecek çift kadranlı saatler ise Ahmet Haşim'in 'Müslüman Saati' adlı yazısını hatırlatıyor. İstanbullu için istilâların en gizlisi olarak gördüğü alafranga saatin gelişiyle hüzünlenen Haşim'in yakınmaları sergi salonundaki tik tak seslerine karışıyor; "Ziyada başlayıp ziyada biten, on iki saatlik, kısa, hafif, yaşanması kolay bir günümüz vardı. (...) Giden saatler babalarımızın öldüğü, annelerimizin evlendiği, bizim doğduğumuz, kervanların hareket ettiği ve orduların düşman şehirlerine girdiği saatlerdi. Bunlar, hayatı etrafımızda serbest bırakan geniş lâkayt dostlardı. Gelen yabancılar ise hayatımızı onu meçhul bir düstura göre yeniden tanzim ettiler ve ruhlarımız için onu tanınmaz bir hale getirdiler."

Toplam doksan saatin yer aldığı salona saat kültürü enine boyuna serilmiş adeta. Muvakkithanelerde, saat kulelerinde yıllarca vakti göstermiş pek çok saatten başka "Allah başımı kaldıramayayım diye bana çarkların arasında dönmeyi nasip etti." diyen adı sanı belli olmayan saatçi dervişlerin eserlerinde ince bir ruhun yansımasını görebilirsiniz. Bir köşeye kurulmuş saatçi tezgâhı ise saatçilerin piri Hazreti Yusuf'u hatırlatıyor. Denilir ki saatin yirmi dört saatte 156 defa vurması Yusuf isminin ebced hesabıyla 156 olmasından ileri gelir.

Lamı cimi yok, yolunuzu sergiye düşürün, gezerken de hafif göz ucuyla etrafınıza bakın zira Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ndeki gibi kendi saatini ayarlayanları veya Tanpınar'ın 'Ne içindeyim zamanın/ Ne de büsbütün dışında/ Yekpare geniş bir anın/ Parçalanmış akışında' dizelerini mırıldayanları görebilirsiniz. 'Zamanın vereceği müjdeler'i dinlemek için 28 Haziran'a kadar vaktiniz var.

Musa İğrek, İstanbul

Zaman Gazetesi

23/03/2009

Yorumlar