Baştan ayağa ‘harf’sin sen

Orhan Pamuk, Kara Kitap'ta "Esrâr-ı hurûf, harflerin seslerine kulak vermeyi gerektirir ve bir de bilmeyi, bilinemezliği. Mikrokozmosu makrokozmosa bağlar; harfi kitaba, kitabı da kâinata." diye yazar. Elif Şafak da bir yazısında, “Hurufi ki suçlandı, kovalandı, yanlış anlaşıldı ve mahkûm edildi, yaradılanın suratında Rab'dan ibareler gördüğü için… Hurufi ki suçlandı, kovalandı, yanlış anlaşıldı ve mahkûm edildi harf-i kutsal, insanı eşref-i mahlûkat bildiği için… Ayrıntılar da gitti, Hurufiler de. Vaktiyle ikisi de vardı bu memlekette.” der. Usta şair Hilmi Yavuz'un da Hurufi Şiirler başlıklı bir kitabı var. Sözün özü, edebiyatımız, ‘harflerin peşine düşmüş' ama şimdilerde sadece isimleri kalmış Hurufilere pek yabancı değil.

Evladiyelik kitap

Hurufilik'in İslam dünyasında ve kültür tarihinde ‘sırlı' bir konumu olsa da bu alanda ciddi bir boşluk var. Yrd. Doç. Fatih Usluer yedi yılın sonunda Farsça ve Türkçe 14 bin Hurufi yazma eserin tamamını okuyarak evladiyelik bir kitap yayımladı, meraklısı için. Hurufilik adlı çalışmasında Usluer, tüm felsefesini harfler üzerine kurmuş bu inanç sisteminin üzerindeki bulutları bir anlamda dağıtıyor diyebiliriz. Zira yazar, Mevlânâ'nın o meşhur hikâyesinde anlattığı gibi körlerin tarifiyle bir fili tanımaktan öteye geçmeyen tanımları aşarak ilk elden kaynaklara ulaşıyor. Derdi “insan ve harf” olan Hurufilik ile ilgili şimdiye kadar sorulmuş tüm sorulara cevap veriyor ve yeni bir soru mecrası oluşturuyor. Peki, Hurufiliği saran bu perdenin altında neler var?

Hurufilik 14. yüzyılda Fazlullah Esterâbâdî tarafından İran'da kurulan ve izleri 17. yüzyıla kadar Anadolu ve Balkanlara uzanan bir mistik ve felsefi düşünce akımı olarak lügatlerde geçer. Huruf, Arapçada “harfler” anlamına gelir. Kitabın “Hurufilik” bölümünde bu inanç sistemi şöyle anlatılıyor: “Yaratılış, harflerden oluşan sesle başlamıştır. Evrendeki her şeyde ses vardır ve 32 harfe karşılık gelen 32 sesten söz etmek demektir bu. Cansızlarda ve bitkilerde bilkuvve bu sesler vardır ve birbirlerine vurulduğunda ortaya çıkarlar. Hayvanlar ise bu seslerin bazısını çıkarabilirler. Yaratılmışların içinde sadece insan harflerin tümünü telaffuz etme yetisine sahiptir.”

Hurufilerin harflerden sonra vurgu yaptığı ikinci temel konu insandır. Allah'ın yeryüzündeki halifesi insan, tüm özellikleriyle Hurufi felsefesinin temelinde yer alır. Ne melekler ne de diğer yaratıklar Allah'ın kelamı olan 32 harfe ve bunların telaffuzuna sahiptir. Ayrıca 28 ve 32 harfin alametleri sadece insanın yüzünde ve vücudunda hatlar aracılığıyla görünür.

İbni Arabi, varlıklar, Allah'ın ‘kün' emrinden ortaya çıktıkları için onları Allah'ın kelimeleri olarak tanımlamıştır. Ona göre, “Mevcut olan her şeyin hakikat-i asliyesi Allah ilminde bir harf gibidir. Bu harfler, nefes-i rahmaniyle vücuda ve görünür hale getirmişlerdir. Nefes-i rahmanîden ilk olarak elif, ikinci olarak be zahir olmuştur.” Hurufiler de harfleri mevcudatın temeli olarak görmüşlerdir. Birçok filozof gibi “Onun emri, bir şeyi dileyince ona sadece ‘Ol' demektir. O da hemen oluverir.” (Yasin 36/82) ayetini esas alırlar. Bu durumda yaratılış, harflerden oluşan “kün” emriyle gerçekleşir.

Hurûfiliğin esaslarını anlatan eserlerin başında Fazlullah'ın Câvidânnâme adlı eseri gelir. Bu, Hurûfîliğin kaynak kitabıdır. Annemarie Schimmel, İslamın Mistik Boyutları adlı kitabında Hurufiler'i şöyle anlatır: ''Hurufilere göre, söz, Allah'ın Zatı'nın ulu tecellisidir; aynı zamanda insanın yüzünde de görünür; sözcükler, Allah'ın sırlarının açığa çıktığı yazı, en mükemmel haliyle Kur'an haline gelir.''

Hurufilere dair önyargılar

Fatih Usluer'in kitabı, Hurufilerin ve eserlerinin tanıtımıyla başlıyor, Hurufi eserleriyle ilgili ansiklopedilere girmiş temel bilgilerin yanlışlıklarını ortaya koyuyor. İlerleyen sayfalarda Hurufiliğin tarihsel arka planı veriliyor ve Hurufilerin kendilerini nasıl tanımladıkları açıklanıyor. Fazlullah Esterabi, Aliyyu'l A'lâ, Şeyh Ebul Hasan, Seyyid Nesimi, Rei'î, Misalî, Mukim'i gibi Hurufilerin hayatları ve eserlerine de yer verilmiş. Hurufilerin yazdıklarından ve çeşitli ipuçlarından yararlanarak kendilerini dinin neresinde gördükleri, hangi mezhebe ait oldukları ve tasavvufa bakışlarını örneklerle gösteren Usluer, Hurufilere dair pek çok önyargıyı yine onların ifadeleriyle anlatarak kırmaya çalışmış. Yazar, kendilerini Müslüman olarak tanımlayan Hurufilerin dinin zahirini yadsıdıklarını tezini de bu eseriyle çürüttüğü görüşünde.

Âlemin hakikatine harflerle bakan Hurufiler günümüzde var olmasa da, baştan ayağa harf olan insana Hilmi Yavuz'un Hurufi Sonnet şiiriyle seslenelim: “nesimî ve mansur'la tenim dağıldı benim; / kendi yasımı tuttum, ölüydüm, aşk şehidi... / bir ayna düşer de kırılırken bedenim, / söylenen söylenmeyenle mühürlendi idi...”

Musa İğrek
Kitap Zamanı
Eylül 2009, sayı 44

Yorumlar