Dünyanın seramiği Pera'da

Büyük bir hazinenin küçük bir bölümü olan yüz on beş seramik parçası, aylardır yağmur çamur demeden şehir şehir dolaşıyor. Toprak, ateş ve suyun güzel bir buluşması olan bu eserler, gittiği her kentte görenleri içine çekiyor.

150 yıllık geçmişi ve zengin koleksiyonlarıyla dünyanın önde gelen müzelerinden olan İngiltere'deki Victoria ve Albert Müzesi'nin seramik bölümü, tadilat nedeniyle kapılarını sırlayınca, müze yetkilileri bunu fırsat bilip eserlerin bir bölümünü ülke ülke gezdirmeye başladı. Kore, Almanya ve Suriye'den sonra Türkiye'ye yolu düşen seramikler, Pera Müzesi'ne tezgâhını kurdu. Seramik sanatının evvelini ahirini anlatan Dünya Seramiğinin Başyapıtları başlıklı bu 'gezgin' sergi, Pera Müzesi'nin daimi koleksiyonu İznik ve Kütahya çinileriyle birleşince daha da bir önem kazandı.

Sergide kâselerden vazolara, çömleklerden maşrapalara, tabaklardan sürahilere, insan boyundaki heykellerden çeşitli figürlere 115 eser yer alıyor. Bunlar arasından özellikle Picasso'nun vazosu, Apollo'nun büstü, tek parça olarak yapılmış en büyük porselen figür olarak bilinen Hebe'nin insan boyundaki heykeli, İran duvar çinileri, Elhamra vazosu dikkat çekiyor. Serginin en yaşlı seramiği, M.Ö. 2500 yılına ait beyaz hamurlu sırsız pişmiş bir ibrik, en genci ise 2001'de Richard Slee'nin modern bir üretimi olan beyaz sırlı sifon. İran, Irak, Kore, Çin, Almanya, İngiltere, Japonya, İspanya ve İtalya gibi ülkelerden eserlerin yer aldığı sergide Türkiye'den ise sadece 1530 yılına ait olduğu tahmin edilen derin bir İznik kâsesi yer alıyor.

'ÇÖMLEKÇİLER AKILLARINI BAŞLARINA ALSINLAR'

Küratör Tim Stanley, serginin birkaç bin yıla yayılmış küresel seramiğin derli toplu bir tarihini ortaya çıkarmayı hedeflediğini söylüyor. Stanley, katalog yazısında ise, "Sergi, daha önce gösterildiği her yerde sıra dışı yerel seramik üretimi gelenekleri için küresel bir bağlam sunmuştur. Aynı şey İstanbul için de geçerlidir, ama bu şehrin kendine ait büyük seramik koleksiyonları bulunmaktadır ve bunlar yerel ürünlerle sınırlı değildir. Bazıları Sadberk Hanım ve Pera gibi özel müzelerdedir. Bazıları büyük devlet müzelerinde, öncelikle de Topkapı Sarayı Müzesi'ndedir. Victoria ve Albert Müzesi'nin koleksiyonu büyüklük ve çeşitlilik açısından rakipsizdir, ancak Osmanlı padişahlarının ve önde gelen tebaasının beğendiği seramik türlerinde, özellikle de Çin porseleni konusunda Topkapı Sarayı koleksiyonuyla yarışamaz." diyor.

Pera Müzesi'nin iki katına kurulan bu kırılgan parçalar güzelliğin, estetiğin ve sanatın birleşimiyle kopup geldikleri dönemi fısıldıyor. Her biri bir ustanın elinden çıkan seramiklerin farklı farklı öyküleri var aslında. "Ellerine kili alan şu çömlekçiler, akıllarını başlarına alsınlar da bir düşünsünler!/ Ne vakte dek o kili yumruklayacaklar, tekmeleyecekler, dövecekler?/ Yumrukladıkları, tekmeledikleri, dövdükleri kil, çürümüş bedenlerin toprağıdır, ne sanıyorlar?" diyerek bu öykülere ayna tutmuş Hayyam. Bir tutam topraktan yaratılan insanoğlunun kendi sırrını görmesi adına önemli olan bu sergiyi gezdikten sonra hayıflanacağınızı şimdiden söyleyelim. Zira pek çok evi mekân tutan günümüz porselenlerinin ne kadar zevkten ve incelikten yoksun olduğunu daha iyi anlayacak, 'kendi' toprağınıza döneceksiniz. Sergi, 19 Temmuz'a kadar görülebilir.

Osmanlı Donanması'nın seyrüseferi

Pera Müzesi'nde eşzamanlı açılan bir başka sergi ise 16. yüzyıl Osmanlı kadırgasından Yavuz zırhlısına uzanan bir tarihin köşe taşlarını gün ışığına çıkaran ve donanmanın geleneksel anlayıştan modern denizciliğe geçişine ışık tutan 'Osmanlı Donanmasının Seyir Defteri: Gemiler, Efsaneler, Denizciler' sergisi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstanbul Deniz Müzesi işbirliğiyle hazırlanan sergide, şu an tadilatta olan Deniz Müzesi'nde kayıklar, maketler, fenerler, haritalar, kadırgalar ve daha pek çok eser yer alıyor. Sergi, 4 Ekim'de sona erecek.

Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi
18/05/2009

Yorumlar