Çeşme yaptırmadım, arşivimi açtım

Sanat tarihçilerinin büyükannesi... Tüm bildiklerini cömertçe sunan bir hoca. Dizinin dibinde pek çok talebe yetişti. Yayımladığı kitaplar bir medeniyetin üzerindeki kalın ve ağır örtüyü kaldıran cinsten. Elinin dokunduğu konular bereketleniyor, hemen çoğalıyor, kitap oluyor. İlber Ortaylı'nın deyişiyle, "Osmanlı sanat tarihinin bohçacısı, en olmadık malzemeyi bir araya getiren depocusu, sandık sepeti, bahçeleri binaları karıştırmaktan yorulmayan ecinni." Prof. Dr. Nurhan Atasoy, yaklaşık 60 yıldır bohçasında biriktirdiği yaklaşık 12 bin slaytın yer aldığı arşivini Türk Kültür Vakfı'na (Turkish Cultural Foundation) verdi. Merkezi ABD'de olan vakıf, bir yılı aşkın bir süre içerisinde Atasoy'un bu zengin arvişini taradı, ayıkladı, sınıflandırdı ve dijital ortama aktardı. Ücretsiz olarak araştırmacıların, sanatseverlerin hizmetine sunulan arşive artık www.turkishculture.org/dia adlı siteden ulaşmak mümkün.

Bu arvişin öyküsü neydi peki? Nurhan Atasoy, arşivini vakfa açtığında sadece burada hizmet verilmesi düşünülüyormuş. Daha sonra dünyanın dört bir yanındaki sanatseverler, araştırmacılar göz önünde bulundurularak arşivin yılda yaklaşık 2 milyon kişinin ziyaret ettiği siteye (www.turkishculture.org) aktarılmasına karar verilmiş. Arşiv, Atasoy'un bunca yıllık çalışmalarının görsel bir sergisi adeta: "Birçok insanın giremeyeceği yerlerde çalıştım. Onların akıllarına bile gelmeyecek eserler var. Çoğu kimse şaşıracak. Bu çalışmalar elbet eksik olacak. Ama arşiv gittikçe tamamlanacaktır, yanlışlar varsa düzeltilecektir." Arşivin sacayakları kumaş, çini ve minyatürden yani dekoratif sanatlardan oluşuyor. Gazete sayfasının bu geniş hazineyi hakkıyla anlatmaya gücü yetmez. Ama şu söylenebilir: Türkiye'nin ve dünyanın pek çok yerindeki müzelerin depolarında uzun bir yolculuk sizi bekliyor. Arşivin eksik tarafı ise mimari. Atasoy bunu "mimari alanında çok büyük çalışmalar yapmamasına bağlıyor". Büyükanne dedik ya, Atasoy bakın, sözleri haklı çıkaracak neler söylüyor: "Yaşlılığımı çok iyi kullanıyorum. Gençliğime dön deseler istemem. Etrafımdaki arkadaşlardan da kendi arşivlerini vermelerini istiyorum. Beni kırmıyorlar. Bu sayede Türk sanatına pek çok kimse ulaşabilecek."

OSMANLI KIYAFETLERİ, HAYATIMIN PROJESİ


Taksim'deki çiçekçilerin duvarlarında, nikâh davetiyelerinde hazırladığı kitaplardan alınmış pek çok örnekleri gören Atasoy, "Bu beni çok sevindiriyor. Gönül rahatlığıyla tüm kitaplarım halka ulaştı diyebilirim. Her zaman her yerde bilgimi paylaşırım. Kıskançlık denen şeyi tanımıyorum. Bu bizim ortak mirasımız." diyor. Atasoy, tıp profesörü büyükbabasından çok şey öğrenmiş. Her kitabı çıktığında onunla manevi bir bağ kuruyor. Geldiği noktada onun da büyük bir etkisi var: "Herkesin üzerinde durmadığı, güzel konular seçtim, işledim. Allah yardım etti. Değerinden fazla onurlandırıldım."

Peki bu arşivin Türk sanatındaki yeri neydi? Atasoy gülümseyerek cevap veriyor: "Bu arşivi çıkardığınızda hiçbir şey olmayacak, ama bunu koyduğunuzda pek çok şey değişecektir. Araştırıcılar ilk adımlarını atarken çok geniş bir malzemeye ulaşacaklar. Mesela Topkapı Sarayı Kütüphanesi şu an kapalı, oradan çekmiş olduğum 1.300'e yakın minyatür var. Adeta ellerimle kazıdım onlara ulaşmak için. Onlar da kazısın istemiyorum. Bu devirde çeşme yaptıramayacağım için ben de bunu yaptım."

Nurhan Atasoy'un yirmi ikinci kitabı yolda. Şimdilerde onun sancılarını çekiyor. Hoca çalıştığı kitabın adını bile söylemekten çekindi. Işıl ışıl heyecanlı bakışlarla minik ipuçları verdi sadece: "Bütün Avrupa'yı didik didik ettiğim inanılmaz bir çalışma. Kitapta 450 görsel var, hiç kimsenin görmediği inanılmaz malzemeler. Avrupa'daki müzelerin dip köşelerinden pek çok eser var. Hayatımın projesi ise yıllardır üzerinde çalıştığım Osmanlı Kıyafetleri."

Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi
12/12/2009

Yorumlar