Başağa'nın kuşları uçtu...

Tablolarına kondurduğu güvercinleri ürkütmemek için onun sergilerini minik ve ince adımlarla gezmeniz gerekirdi. Kendi deyişiyle bir tutam Çanakkale yeşili, bir tutam Afyon sarısı, bir tutam İznik mavisi ve bir tutam Boğaziçi kırmızısıyla yaptığı terkipler hemencecik büyülü bir dünyaya davet ediyordu. Oranın dili öyle çözülecek türden değil. Biraz ağır olsa da sıcak ve masmavi. Gün geldi, güvercinlerin sahibi yeryüzünden bir anda çekildi.

Onu 'gökyüzünde, gökkuşağı mahallesinde oturan' diye tanımlayan Tanpınar, usta ressamın tablolarına bakıp, "Burada artık ne güneşli, yağmurlu canım dünya, ne gülümseyen bir kadın yüzü, ne balık, ne elma var." diye söylemişti. Tabloların önünde uzunca durduğunuzda geometrik ve birbirini kesen çizgiler arasında "İçimize bir sembol gibi yerleşen o güzel beyaz güvercin"leri neşe ve huzur katıyordu.

Soyut resmin ustası Ferruh Başağa, dün 96 yaşında hayata veda etti. Başağa için 27 Aralık pazartesi günü saat 10.00'da Mimar Sinan Üniversitesi'nde bir tören düzenlenecek. Usta ressamın cenazesi, aynı gün Teşvikiye Camii'nde öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından toprağa verilecek.

Ferruh Başağa, 1914 yılında İstanbul Fatih'te doğar. Resme başlamadan önce pek çok işe girişir. Uçak fabrikasında çalışır, memurluk yapar. Her gün önünden geçtiği Beşiktaş Güzel Sanatlar Akademisi dikkatini çeker. Rota bellidir. Takvimler 1935'i gösterdiğinde o da artık bir akademilidir. Nazmi Ziya ve Zeki Kocamemi atölyelerinde dersler alır. Yeniler Grubu'nun arasına katılır. İlk sergisini 1945'te İstanbul'da açar. 1950'lerde mozaiğe, 1960'larda vitraya merak salar. Eserleri, Yeni Delhi'den Münih'e, Paris'ten New York'a kadar dünyanın çeşitli müze ve koleksiyonlarına taşınır.

'Ben konuşarak değil, düşünerek üreten bir kişiyim.' diyen Başağa, İstanbul ile Foça arasında mekik dokudu yıllarca. Dur durak bilmeden hep üretti. 100. Yaş sergisi için bile projeleri vardı. Tablolarındaki şiirsel incelik, büyülü bir dünyanın davetçisiydi. O hep geometrik şekiller üzerine kafa yordu: "Geometri bir problemdir, ben problem dışına çıkarak geometrinin estetiğini aradım."

'Resminin sadece fırçası ve paleti arasında saf bir konuşma' olmasını istiyordu. Soyutu 'biçimsel değil, düşünsel zeminde irdeleme' arzusundaydı. Bu saf konuşmaya ortak olmak pek de kolay değil. Resminin sizi hemen içine çeken sıcaklığı işinizi kolaylaştırsa da o kendi türküsünü söylüyor. Şimdi hep birlikte Tanpınar'ın dediği gibi "Ne görünüş, ne realite vardır. Sadece renkler vardır. Yaşasın renkler..." şarkısını mırıldanmanın vaktidir...

Mükemmel bir hoca ve sanatçıydı

DEVRİM ERBİL: Hem zarif hem seçkin bir sanatçı, hem de mükemmel bir hoca ve aile reisi olarak Türk resim sanatının temel taşlarından biriydi. Çok büyük katkıları oldu. Resminin özelliği, ilginçliği ve mesleğine inanılmaz bir şekilde coşkuyla bağlı oluşu bir örnekti hem çevresi için hem de onu tanıyanlar için. Soyut resmin ustalarından biriydi. Onu kaybetmek bende derin bir yara açtı. O zarifliğiyle eserleriyle ve kişiliğiyle her zaman değerlendirilecek bir sanatçı.

ERGİN İNAN: Ferruh Başağa ile çok geç tanıştık. Yaptığı resimler yaşına göre çok gençti. Almanların Feininger'i gibi soyut resmi devam ettirdi ve Türk resmine damgasını vurdu. Kendisini rahmetle anıyorum.

YAHŞİ BARAZ: Soyut resmin Türkiye'deki iyi örneklerini vermiş sanatçılarımızdan biridir. Hem yurt içinde hem yurt dışında birçok koleksiyoncunun dikkatini çekmişti. Özellikle ömrünün son yıllarında eserlerinin fiyatları çok yüksek rakamlara ulaştı. Geç keşfedilmiş bir sanatçı ama değeri daha iyi bilinecektir ve kendisi sanat tarihinde önemli bir yer alacaktır.

Musa İğrek, İstanbul

Zaman Gazetesi

25/12/2010

Yorumlar

Yorum Gönder