İstanbul'un İtalyan yüzü

Şehr-i İstanbul'un gönül çelen manzaralarından Galata Kulesi, İstanbulluların buluşma noktası Taksim Cumhuriyet Anıtı, tezahüratların dur durak bilmediği Beşiktaş İnönü Stadyumu, 'kayıp cami' olarak bilinen Karaköy Mescidi ve daha nice tarihî binanın ardında İtalyan sanatçıların imzası olduğunu söylesek ne dersiniz? Hafiften kulak kabartmanıza vesile olacak bu bilgiler, her gün önünden geçtiğimiz binaların biraz şaşırtıcı biraz da keyifli hikâyelerine çağırıyor.

Araştırmacı-yazar Burçak Evren, hazırladığı İstanbul'daki İtalyan İzi adlı kitapla yedi tepeli şehrin bağrına saklanmış İtalyan mimarların, ressamların, müzisyenlerin ve bilim adamlarının peşine düşüyor. 19. ve 20. yy'da İstanbul'a gelerek, kentte iz bırakan İtalyan sanatçı ve bilim adamları arasında namı diyar diyar dolaşan pek çok kimse var; müzisyen Donizetti Paşa, mimar D'Aronco, ressam Zonaro, heykeltıraş Canonica, eczacı Ottoni, Doktor Vuccino gibi. Galata ve Haliç köprüleri yapma düşüncelerini hayata geçiremeyen Leonardo da Vinci ve Michelangelo'nun ise bahtlarına sadece İstanbul'u uzaktan sevme düşmüş. Büyük bölümü koleksiyonlardan derlenen eserlerle desteklenen İstanbul'daki İtalyan İzi, birbirinden ünlü tablolar, heykeller, çeşitli kurumlar ve eczaneler aracılığıyla İtalyanların Türk kültür hayatına yaptığı katkıları anlatıyor.

Ferroli tarafından hazırlanan kitapta, okuyuculara görsellerin yanında Prof. Dr. Afife Batur, Prof. Dr. Afife Mat, Dr. Emre Aracı, Mert Sandalcı, Dr. Michèle Nicolas, Prof. Dr. Nuran Yıldırım, Osman Öndeş ile Doç. Dr. Yeşim Ülman gibi akademisyen ve yazarların metinleri eşlik ediyor.

Yerinde yeller esen binalar

Türkler ile İtalyanlar arasında Fatih Sultan Mehmet ile başlayan sanat alanındaki yakınlaşma, 19. yüzyıldan sonra İstanbul'a sanatçı akımıyla daha da çeşitlenir. Sarayın ressamları ve bestekarları olarak anılacak pek çok isim gelir, İstanbul'a; II. Abdülhamid'in 'Ressam-ı Hazret-i Şehriyari' unvanını verdiği Zonaro, 'Gördüğünü çizen ressam' sıfatıyla bilinen Preziosi, Osmanlı bandolarında baş eğitmen Donizetti Paşa ve daha niceleri...

İtalyan ressamlar, sanatseverlerin gündeminde az biraz yer edinmiştir. Onlardan yüz çevirip dikkatleri mimarlara verince şimdilerde yerinde yeller esen Naum Tiyatrosu ve Karaköy Mescidi hayıflanmak için yetiyor da artıyor. Sultanların, siyaset adamlarının ve zenginlerin çok sık uğradığı bir yer olan Naum Tiyatrosu, görkemli yapısı ve sunduğu temsillerle İstanbul'u Avrupa'nın sayılı merkezleri haline getirmişti. Tiyatro, bugünkü Çiçek Pasajı'nın bulunduğu yerdeydi. Üst üste geçirdiği yangınlardan sonra ardında sadece yanındaki sokağa verilen ismini bıraktı. Mimar D'Aronco'nun yaptığı ve 'kayıp cami' olarak anılan Karaköy Mescidi ise 1958'de İstanbul'un kentsel yüzünü değiştirmeyi hedefleyen yıkım ile aniden yok oldu. Geçen yıl Pera Müzesi'nde açılan 'Osmanlı Mimarı D'Aronco 1893-1909 İstanbul Projeleri' adlı sergiyle mescidin istenildiği takdirde yeniden inşa edilebileceği gündeme gelmişti; ama yetkililerden bu girişime dair pek bir ses soluk çıkmamıştı.

Müziğe baktığımızda ise II. Mahmud'un kurduğu Muzika-yı Hümâyun bünyesindeki Osmanlı bandolarında baş eğitmen olarak görev yapan bestekâr Donizetti Paşa karşılıyor bizi. Orhan Pamuk, Nobel Ödülü'nü alırken marş çalan İsveç bandolarının yıllarca Donizetti'nin bestelerini seslendirdiğini düşününce Donizetti Paşa'nın kadr ü kıymeti katmerleşiyor. Türkçe ve İtalyanca sunulan kitapta ayrıca, müzikolog Dr. Emre Aracı'nın "Osmanlı Sarayı'nda Avrupa Müziği" başlıklı bir müzik CD'si yer alıyor. Londra Osmanlı Saray Müziği Akademisi'nin seslendirdiği CD'de, Osmanlı saraylarında hizmet vermiş İtalyan orkestra şefleri Guatelli Paşa ve Donizetti Paşa'nın yanı sıra Sultan Abdülaziz ve Sultan V. Murad'ın bestelerinden örnekler sunuluyor. Bu büyülü şehre iz bırakan İtalyanları okumak, onların eserlerini görmek, bir nebze olsun İstanbul'un sırrına yakınlaşmaya işaret ediyor, sessizce...

Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi
11/2/2008

Yorumlar