Anish Kapoor (photo: mi) |
Sanatçı atölyelerinin çekici bir tarafı vardır. Burada
gezinmek, bir yazarın roman taslaklarını, çekmecesindeki notlarını biraz mahcup
biraz da çocuksu bir merakla karıştırmaya benzer. Davet sanatçının kendisinden
gelse bile yine bir tedirginlik yatar içerlerde. İngiltere'de yaşayan
Hindistanlı heykel sanatçısı Anish Kapoor'un eylülde Sabancı Müzesi'nde
açılacak sergisi vesilesiyle kapılarını açtığı atölyede de durum aynıydı hatta
daha da büyülü.
Chicago'daki meşhur ‘Bulut Kapısı' ve Londra Olimpiyatları
için hazırladığı ‘Orbit Kulesi' adlı eserleriyle de dikkat çeken sanatçının
atölyesi, Londra'nın güneyinde yaklaşık 3 bin metrekarelik alana kurulmuş.
Binanın çatısında seneler öncesinden kalma “Dennison Kett” kepenk atölyesi
yazısı hâlâ duruyor. Zamanında demir, alüminyum ve tahta kepenkler üreten
binanın dışarıdan bakıldığında öyle dünyanın dört bir yanında sergilenen ve
herkesin peşinde koştuğu eserlerin üretildiği bir yer olduğunu anlamak zor.
Kapıya yanaşınca sizi içine çeken ağır koku, makinelerin gürültüsüne karışıyor.
Gözleriniz her detayı yakalamak istese de nafile. Geriye, beyaz iş kıyafetleri
ve maskeleriyle harıl harıl çalışanların arasında hafifçe süzülmek kalıyor.
Arada şık giysileriyle beliren insanlar ve zihninizde bir sanatçı atölyesine
gideceğiniz fikri olmasa, kepenk atölyesinin varlığına kendinizi
inandırabilirsiniz.
Kişisel tarihimizi çağıran eserler
Atölyenin dağınıklığına, dört yana savrulmuş maketlere,
malzemelere, binbir yoruma açık eserlere anlam vermeye çalışırken bir anda
Anish Kapoor ve serginin küratörü Norman Rosenthal beliriyor. Küratör,
Türkiye'den gelen gazetecileri görünce hemen "Anish kendi hakkında
konuşmayı sevmez. Onun eserleri kişisel tarihimizi yeniden çağırır gibidir.
Zamansızdırlar. Gel ve bana katıl diye seslenirler." diye söze başlıyor.
Sıra dünyanın peşinde koştuğu Kapoor'a gelince, Rosenthal'ın dediği gibi
oluyor. Karşımızda biraz utangaç, pek konuşmayı sevmeyen bir adam beliriyor.
Anish Kapoor (photo: mi) |
Kapoor söze başlamadan hemen uyarma ihtiyacı hissediyor:
"Burası bir fabrika değil, bir laboratuvar. Yaklaşık 30 asistanım var ve
bunların pek çoğu sanatla ilgili. Her biriyle ayrı ayrı zaman
geçiriyorum." Kapoor'un bu sözleri usta ressam David Hockney'in geçtiğimiz
yıl, Damien Hurst'ü kastederek, "asistan ordusuyla işler üretiyor, bu
sanata hakaret" dediği tartışmayı akla getiriyor. Kapoor bir söyleşisinde,
Hockney'in bu eleştirisini hatırlatan gazeteciye, "Ressamların
heykeltıraşlar gibi asistana ihtiyacı yok." karşılığını vermişti. Kapoor,
bu ‘kısa' girişinden sonra “Hadi atölyeyi gezelim.” diyerek peşine kalabalığı
katıyor.
“Ne yaptığımı ben de bilmiyorum”
Atölye altı bölüme ayrılmış. Raflarda deli kızın çeyizini
andıran, adını saymanın pek de mümkün olmadığı çeşit çeşit malzemeler, alacalı
renkler, maketler, kocaman sanayi tipi makineler ve işine odaklanmış
asistanlar... Oda oda koşturdukça, eserler üzerinden konuşmak Kapoor'u mutlu
ediyor ve konuşkan kılıyor. Nesnelerle kurduğu, ilk bakışta kavraması zor
ilişki bir yana, çocukluğunu geçirdiği Hindistan'ın renkliliği hemen göze
çarpıyor. Pigmentler, parlak metaller, aynalar, köpükler, bal mumlarından
yapılmış kusursuz formlar, saf renkler… Kapoor'un eserleri öyle kolayca
altından kalkılabilecek hafiflikte işler değil, kimileri tonları aşan
ağırlıkta; mühendislik, mimari ve teknolojiyle iç içe geçmiş bir halde.
Sanatın bir dönüşüm olduğunu söyleyen sanatçı, işlerinin
zamanla şekillendiğini belirtiyor ve ekliyor: “Ne yaptığımı ben de bilmiyorum.
Heykellerimin bir şeyleri geri çağırdığını söyleyebilirim. Bir esere ne zaman
başlayacağım ve onu ne zaman bitireceğim konusunda ise bir fikrim yok. Sürekli
döner döner üzerinde çalışırım. Bu bazen seneler alabiliyor. Boşluk ilgimi
çekiyor ve bu sonsuz alanı olabildiğince kullanmaya çalışıyorum.”
Çukur aynanın büyüsü ve gökyüzü bahçesi
Sabancı Müzesi'nin müdürü Nazan Ölçer'in dediği gibi Kapoor
‘derin ve çok yönlü' bir sanatçı. Özellikle boşluk konusunda edebiyattan ve
felsefeden epey besleniyor. Konuşurken, Kant ve Schopenhauer gibi isimlere sık
sık göndermeler yapıyor. Ressam tarafı da olan Kapoor, bunun üzerine pek
konuşmayı sevmiyor ve yaptığı resimleri göstermeyi düşünmediğini söylüyor.
Sanat üretiminde beden ve hafızanın önemli bir rol oynadığını ve nesnelerin
anlatıldığı gibi olmadığını söyleyen Kapoor'un aynalara olan düşkünlüğünü
belirtmek lazım: “Hareket ettikçe çukur aynada çıkan görüntülerle
büyüleniyoruz, bizi kendine çekiyor.” Kapoor'un aynalarla yakınlığı Pavese'nin
“Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum.”
sözlerini akla getiriyor. Atölyedeki son durağa geldiğimizde ise fotoğraf
çekmememizi rica eden Kapoor, hemen ardımızdan kapıları kapatıp konuşmaya
başlıyor. Bu son bölüm biraz sergileme, biraz da yapacağı projelerin
maketlerinin olduğu bir yer. Masanın üzerinde kocaman bir ‘gökyüzü bahçesi'ni
andıracak eserin, Sabancı Müzesi'nin ve daha pek çok anıtsal projenin maketi
var.
Ayasofya ve Kapadokya’dan ilham alan eserler
Anish Kapoor’un Londra Farmers Sokak’taki atölyesinden
ayrılıp tren raylarının üstünden geçtiği köprü altındaki ‘saklı’ mekâna geliyor
sıra. Buraya vardığımızda asistanlardan biri “Çok şanslısınız, Kapoor ile
senelerdir çalışıyoruz, buraya biz bile gelmedik.” diyor. Londra’nın göbeğinde
atölye bulmanın zor olduğunu söyleyen Kapoor, buraya ayda bir-iki kez
uğrayabiliyor. Bu saklı mekândaki kimi tamamlanmış kimi yarım kalmış eserlerin
pek çoğu sergilenmemiş. Bazıları ise İstanbul’a gelecek. Kapoor, burada,
“İstanbul’a birkaç kez geldim ve Kapadokya’yı iyi biliyorum. Kimi eserlerimde
oradan esintiler var.” diyor ve ardından, Ayasofya’daki özellikle turistlerin
dilek tutmak için parmaklarını soktuğu mermer direği andırdığını söylediği
eserini gösteriyor. Küratör Norman Rosenthal, serginin içeriğine dair biraz
ipuçları veriyor: “İstanbul, Roma ve Osmanlı’nın taş mimarisinde önemli yer
tutan eserlerin olduğu bir şehir. Bu yüzden sergide, Kapoor’un daha önce hiçbir
yerde görülmemiş taş heykellerine de yer vereceğiz. Umarım müze bu ağır işlerden
çökmez!” Kapoor, telaşla dünyasına dönmek için bizden ayrılıyor.
Akbank’ın desteğiyle eylülde açılacak Anish Kapoor
sergisinde, Sakıp Sabancı Müzesi’nin yanı sıra Akbank Sanat’ta da eserler yer
alacak. Nazan Ölçer’in deyişiyle 13. İstanbul Bienali’ne armağan olacak bu
serginin, Enis Batur’un “dünyamıza yepyeni oylumlar katan” diye tanımladığı
Kapoor’un büyülü ve sahih dünyasını İstanbul’a taşıyacağı bir gerçek.
Musa İğrek, Londra
Zaman Gazetesi
13/7/2013
Yorumlar
Yorum Gönder