Küratör de kim oluyor!


‘Küratör' sıfatı, sanat dünyasını meşgul eden kavramlardan biri. Sanatın baş aktörleri olan küratörler, sergi temalarını, sanatçıları ve eserleri belirlerken, kimi zaman büyük gürültülere neden olan bir sürecin başında yer alır. Sanat kurumları isim yapmış küratörleri sayesinde çeşitli kazanımlar elde ederken, küratörler de bu vesileyle kendilerine kolayca üst sıralardan yer ediniyor. Küratörün bu tartışmasız iktidarının sanat üretimini etkilediğini de ekleyebiliriz. Değişen ekonomik ve politik şartların gölgesinde, özellikle 80'li yıllarla birlikte küratörler konumlarını iyice sağlamlaştırdı. Bugüne gelindiğinde ise sanat kurumlarını ve sanat ortamını yönlendiren küratörlük, mahiyeti tartışılır hale geldi. Küratörün rolü ve konumu farklı cephelerden ele alınmaya başlandı. 

Geçtiğimiz yıl Akbank Sanat Uluslararası Küratör Yarışması'nı kazanan Franz Thalmair, Ayşegül Sönmez'e verdiği söyleşide küratörün rolünü şöyle açıklamıştı: "Tarihi açıdan bakarsak, müzelerde ya da benzeri kültürel miras kurumlarında çalışan küratörlere genelde ‘tekkeyi bekleyen bekçi' rolü düşer – taşınabilir nesnelerden oluşan koleksiyonun bakımını üstlenen, eklenecek ya da çıkacak parçalara karar veren, bilgisini sergiler ya da yayınlar aracılığıyla halkla paylaşan uzman bir kişi. Bugünkü duruma baktığımızda bu bekçilik rolünün hâlâ sürdüğünü söyleyebiliriz ama artık bekçi, kapıları kapalı değil ardına dek açık tutuyor."

BİR SERGİ İÇİN BİNLERCE KÜRATÖR!

Sanat çevreleri küratörlük kurumunu daha eleştirel bir bakışla ele alırken, bu sıfatın dönüşüm geçirdiğinden, hatta onu isminin önüne koymak istemeyenlerin varlığından da söz edebiliriz. 2015'in sonbaharında düzenlenecek 14. İstanbul Bienali'nin hazırlanmasını üstlenen Carolyn Christov-Bakargiev bunlardan biri. Bakargiev, geçtiğimiz aylarda, ‘küratör' sıfatını kullanmama kararı aldığını duyurmuştu. Bu karar ile birlikte sanatseverleri İstanbul'da nasıl bir Bienal'in beklediği şimdiden merak konusu.

Öte taraftan seyirciyi sanatın seçim ve sergileme sürecine dahil eden yaklaşım, gittikçe daha kabul görmeye başladı. Hatta küratörler olmadan da sanatın kendi sesini duyurduğu bir döneme girdiğimiz söylenebilir. Bunun son örneği, Amerika'daki Frye Sanat Müzesi. Ağustos ayının başında Facebook, Pinterest, Instagram ve Twitter kullanıcılarının, müzenin koleksiyonundaki 232 resimden en sevdikleri eseri seçmesini isteyen kurum, önümüzdeki ekim ayında, sosyal medya üzerinden seçilen ve en çok rağbet gören eserleri sergileyecek. #SocialMuseum (Sosyal Müze) adıyla gerçekleştirilen etkinliğin seçim aşamasına, büyük bir ilgi gösterildi ve 17 bin kişi bu sürecin parçası oldu.

Proje, müzenin küratörlerinden Jo-Anne Birnie Danzker'e geçtiğimiz yıl kendi koleksiyonlarından açtıkları sergiye karşı, Britanya'dan bir sanatseverin müzeye bir mektup göndererek, aynı koleksiyondan kendi seçkisini önermesiyle başladı. Bunu bir çıkış noktası olarak gören Danzker, sosyal medyayı kullanan sanatseverleri küratörlük eyleminin merkezine koymuş oldu. Danzker, ortaya çıkan seçkinin "ayrı bir tadı" olduğunu söylerken sergide yer alan eserlerin, hangi sosyal medya aracılığıyla ve kimler tarafından seçildiğinin de isim isim ekleneceğini duyurdu. Böylece binlerce sanatsever, sergilenecek eserlerin seçimine karar vermekle küratör gömleğini giyecek ve bu tartışmalı kurumun parçası olacak. Fakat tek bir farkla: ‘iktidarı' paylaşarak! Müzenin bu projesi, küratörün işlevine dair eleştirel bir bakış olarak değerlendirilirken sosyal medyanın da sanat eylemindeki yerine dikkat çekiyor.

Türk resim sanatının önde gelen isimlerinden Prof. Adnan Çoker'in işini iyi yapmayan küratörleri ‘köratar' olarak nitelendirdiğini hatırlarsak, bu kuruma karşı gerçekleştirilen bu tür renkli etkinliklerin, daha katılımcı bir sanat eylemine yol açtığını söyleyebiliriz.

Musa İğrek, Londra
Zaman Gazetesi
31 Ağustos 2014



Yorumlar