Gece on ikide satışa çıkan kitabı almak için kuyruğa giren heyecanlı okurlar bir yana, kitabın kapağının Kraliyet Opera Binası ve Tate Modern'in devasa bacasına yansıtılması kitabın pazarlama nesnesi olarak ne hallere büründürülebileceğinin göstergesiydi. Daha da önemlisi, münzevilikleriyle nam salan Salinger ve Pynchon gibi yazarların yanına kondurulabilecek Murakami'nin bu ayın sonunda Londra'da bir imza günü yapacak olması okurlarını şaşırttı. Salinger'ın "Neden kitaplarınızı imzalamaktan nefret ediyorsunuz?" sorusuna verdiği cevabı hatırlatırsak: "İmza vermeye inanmıyorum. Anlamsız bir hareket. Kimse için adını yazarak imza atma. Aktör ve artistlerin imza vermeleri kabul edilebilir, çünkü onların verebileceği tek şey yüzleri ve isimleri. Fakat yazarlarda durum farklı. Onların verdikleri şey eserleri. Kendine saygısı olan hiçbir yazar, bunu asla yapmamalı.”
Yeni bir Murakami inşası!
Yazarın ülkesi Japonya ve Polonya’dan sonra İngitere’de yaşanan ve epey gürültü çıkaran bu gösterişli tanıtım kampanyası haliyle çeşitli eleştirileri de beraberinde getirdi. Yükselen sesler arasındaki can alıcı soru şuydu: Yayınevinin kitabı pazarlama çılgınlığına karşı yazarın duruşu nasıl olmalı? Murakami'nin kitabının bu şekilde okurla buluşacağını tahmin etmek zor değildi. Okuru kitaba çekmeye çalışan uçuk fikirler silsilesi, kitabın beş Japon illüstrasyon sanatçısının çıkartmalarına yer verdiği haberiyle başladı. Kitap, okura istediği şekilde çıkartmalarla süsleme imkânı sunarken, bu uygulama ucuz bir pazarlama eylemi olarak değerlendirilmişti. Kampanya başka eylemlerle devam etti. Londra'nın önemli zincir kitabevlerinden Foyles, romanın yayımlanması onuruna kitabevinde jazz konseri düzenledi. Bazı kitabevlerinin okurlara kahvaltı ve kahve servisiyle "Güne Murakami'yle başlama keyfi" sunması, eleştirilerin dozunu artırdı. Yayınevinin bu türden uçuk fikirlerine karşı yazarın ayak diremesi gerektiğini düşünenler bir tarafa, kitabın daha fazla okura ulaşmasının yazar ve yayınevine getirisinin yok sayılamayacağını savunanlar da vardı.
Murakami'nin, Japonya'da yayımlandığı ilk hafta bir milyon satan romanı, lisedeki arkadaşlarından ayrılmak zorunda kalan Tsukuru Tazaki adlı kahramanın seneler sonra yeniden onlarla bir araya gelmek istemesini fakat arkadaşlarının onu reddetmesini ve bunun ardındaki nedeni konu alıyor. Kitap, Murakami'nin "1Q84" adlı eserinden sonra kaleme aldığı ilk roman olmasının yanı sıra 400 sayfalık hacmiyle de dikkat çekiyor. Murakami'nin son kitabı Türkiye'de sonbaharda Doğan Kitap tarafından yayımlanacak. İngiltere'deki pazarlama stratejisinin Murakami'nin bu türden heyecana alışık olmayan okurlarını hayrete düşürdüğünü söyleyebiliriz. Fakat Alberto Manguel’in, bu türden stratejiler için ‘bizi neden şaşırtıyor ki?' sorusunu unutmayalım: "Pek çok kitabın artık (Kafka'nın istediği gibi) ‘içimizdeki donmuş denizin baltası' değil, daha çok bir ajanın bürosunda halkın şimdiki arzularına cevap verecek şekilde hazırlanan derin dondurucu konfeksiyon ürünleri olduğu bir zamanda, kitaplara uygulanan bir ‘yaratıcı pazarlama stratejisi' bizi neden şaşırtıyor ki?" Kitabın adındaki ‘Tsukuru'nun Japoncada inşa etme anlamına geldiğini hatırlatırsak, yayınevinin bu pazarlama tekniğiyle inşa ettiği yeni Murakami'ye okurların hazırlıklı olması gerekiyor.
Musa İğrek, Londra
Zaman Gazetesi
17 Ağustos 2014
Yorumlar
Yorum Gönder