Faulkner'ın yazarın para ile ilişkisinin sınırları üzerine, bu bir hayli açık ve kararlı cümlesini bir kenara yazalım zira, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ‘Edebiyat Eserlerinin Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik' kapsamında destek verdiği 40 yazar, hâlâ sır gibi saklanıyor. Bakanlık, söz konusu destekten hangi yazarların, hangi eserleriyle ne kadar yararlandıklarını açıklamazken, 2015 başvuruları da bugün sona eriyor. Nobel Edebiyat Ödülü'nün açıklanmasının hemen öncesinde ise İsveç Akademisi üyelerinden edebiyat tarihçisi ve eleştirmen Horace Engdahl'ın 6 Ekim'de Fransız La Croix gazetesinde çıkan söyleşisinde yazarlara verilen maddi desteğin edebiyata olumsuz etkisi olduğunu söylemesi ‘teşvik' konusunu yeniden akla getirdi. Nobel Edebiyat Ödülü'nün kime verileceğine karar veren akademinin 18 üyesinden biri olan Engdahl'ın bu görüşü bir taraftan haklı görülürken öte yandan, yazarın entelektüel etkinliklerini sürdürmesi için maddi telaştan uzak kalması karşı görüşünü yükseltti.
Halktan kopan yazarlar
Maddi güvencenin yazarı kimi endişelerden alıkoyduğu bir gerçek, fakat işin ipucunu kaçıran yazarın rehavete kapılması da tanıdık hikâyelerden biri. Engdahl'ın dikkat çektiği, devlet kurumlarının ve özel kurumların desteğinin, kitaplardan kazanılanların yazarı maddi bir rehavete sokup toplumdan kopardığı. Bir başka deyişle günlük, sıradan hayattan ayrı düşürdüğü. Özellikle devletle girişilen ‘maddi destek' sözleşmesi türünden bir girişimin, sağlıksız bir ilişki doğurduğuna işaret eden Engdahl, Samuel Beckett ve daha pek çok yazarın taksi şoförlüğü, kâtiplik ve garsonluk gibi işlerde çalıştığını hatırlatıyor. Böyle bir hayatın zorluğunu da dile getiren Engdahl, bu türden mesleklerin yazarları edebi olarak beslediği gerekçesini öne sürerken, yazarı baştan çıkarmaya yetecek maddi rehavetin edebiyata zarar verdiğini savunuyor. Engdahl, Batı edebiyatının bu maddi desteklerle gittikçe fakirleştiğine dikkat çekiyor.
Truman Capote'ye bir söyleşisinde maddi güvencenin iyi yazmak için belirleyici bir rolü olup olmadığı sorulur. Şöyle cevap verir yazar: “Maddi rahatlığa genç yaşta ulaştıysanız ve yaşamayı işinizi sevdiğiniz kadar seviyorsanız, ipin ucunu kaçırmamak için sağlam karakterli olmak lazım. Ancak yazmak en ağır günahınız ve en büyük zevkiniz olmuşsa tek engel ölümdür. Maddi güvence yazarı endişelerden kurtardığı için çok işe yarar tabii. Endişe, yazma yeteneğini yok eder. Sağlık sorunları da endişeye yol açar, bu da bilinçaltınızı rahatsız eder ve zihinsel birikimlerinizi eritir.”
Bir taraftan yazara verilen maddi desteğin entelektüel özgürlük için tehlike oluşturduğu görüşü, öte yanda ise yazarın her türden ekonomik sıkıntıdan uzak kalması gerektiği fikri… Üretimin merkezinde olan yazarı vicdanıyla baş başa bırakan bu zorlu süreç, öyle kolayca içinden çıkılacak bir duruma benzemiyor, Faulkner'ın dediği gibi yazarın “tek ihtiyacı olan şey kâğıt ve kalemdir” belki de.
Musa İğrek, Londra
Zaman Gazetesi
15 Ekim 2014
Yorumlar
Yorum Gönder