İkinci Dünya Savaşı, insanlık için tam bir yıkım oldu. Savaş sonrasında hayatın pek çok alanında kasvet hâkimdi. Bu yıkımdan, umutsuzluk ve bezginlik ortamından sanat da payına düşeni almıştı. Nazi karanlığını ve savaşın yıkımlarını yeni bir yol açarak dağıtmaya çalışan 20. yüzyılın öncü sanat akımlarından Zero (Sıfır), kendi döneminde pek de anlaşılamayan sıradışı işler ortaya koydu.
Almanya'nın Düsseldorf kentinde başlayan Zero, 1957-1967 yılları arasında tüm dünyada yankı buldu. Sonrasında uzun bir süre sessizliğe büründü ve adından pek fazla söz edilmedi. Son birkaç yıl içinde, dünyanın farklı ülkelerinde bu akımın öncülerinin eserlerine karşı ilgi uyanmaya başladı. Birbiri ardına açılan sergiler (geçtiğimiz yıl New York Guggenheim'da; bu yıl ise Berlin Martin-Gropius-Bau ve Amsterdam Stedelijk Müzesi'nde dikkatleri yeniden Zero'nun öncülerine ve felsefesine çekti.
ZERO'NUN DOĞDUĞU TOPRAKLARDA...
Sakıp Sabancı Müzesi, 2 Eylül'de Zero akımının kurucuları Heinz Mack, Otto Piene, Günther Uecker'in eserleriyle akımın sanatçılarından Yves Klein, Piero Manzoni ve Lucio Fontana gibi isimlerin farklı tekniklerde ürettiği 100'ün üzerinde eseri İstanbul'a getiriyor. Küratörlüğünü Zero Vakfı yöneticisi Mattijs Visser'in yapacağı sergide, ‘Zaman', ‘Boşluk', ‘Renk' ve ‘Hareket' gibi temalar etrafında Zero sanatçılarının eserleri görücüye çıkacak. Sergide, 19 farklı müze, galeri ve özel koleksiyonundan eserler yer alacak.
Sabancı Müzesi, Zero sergisini açan Stedelijk Müzesi'ne ve akımın doğduğu Düsseldorf'a geçen hafta bir gezi düzenledi. Zero'nun doğduğu topraklar ve akımın büyük bir retrospektif sergisinin yer aldığı gezi, bu öncü grubu yakından tanımaya yönelikti. Gezinin hâmisi Dr. Nazan Ölçer'in deyişiyle sergi, İstanbul'a iyimserlik getirecek. Türkiye'deki serginin sponsoru Akbank'ın Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı Murat Göllü ise yarına ve yepyeniye odaklanan Zero'nun, eleştirel bakışı yaygınlaştırma misyonunun önemli olduğunu ifade etti ki, sanat piyasasının en çok ihtiyaç duyduğu şey de galiba bu.
Düsseldorf'ta önemli bir Zero koleksiyonuna sahip olan Raketenstation-Langen Vakfı'nı ziyaretle başlayan gezi, bu akımın izlerini sürmek için ilk duraktı. Devletten ve sponsorlardan bağımsız faaliyetlerini sürdüren vakfın, senelerce NATO tarafından savunma amaçlı kullanılan araziye kurduğu müze, ihtişamıyla dikkat çekiyor. Dünyaca ünlü mimar Tadao Ando'nun tasarladığı bina, Doğu sanatı ve modern sanat eserlerini bir araya getiren önemli bir sanat kurumu. Koleksiyonunda Cezanne, Klee ve Picasso gibi isimlerin olduğu Langen ailesinin göz bebeği bu mekâna, vişne ağaçları ve küçük bir gölet eşlik ediyor.
Gezinin ikinci durağı “Zero: Yıldızları Keşfedelim” adlı sergiye ev sahipliği yapan, Amsterdam'daki uluslararası çağdaş sanat ve tasarım müzesiydi. 1895'te açılan tarihî tuğla binaya, 2012'de eklenen küvet şeklindeki modern yapı ile önemli bir sergileme alanını sunan müze, bu sergiyle Zero'nun tarihine ve bugününe ışık tutuyor. Müzenin Zero'nun tarihinde önemli bir yeri var. 1962'de akımın sanatçılarına kapılarını açmış ve çok başarılı bir sergi gerçekleştirmişlerdi. Ziyaretçilerin epey ilgi gösterdiği sergide, 75 eser yer alıyor. Müzenin koleksiyonunda Van Gogh, Matisse, Malevich, Chagal ve Warhol gibi isimlerin de olduğunu not edelim.
Zero'nun kısaca tarihine bakacak olursak... 1957'deki bir gecelik ilk sergilerinde herkesi şaşırtan ve saf ışığın peşinde olduklarını ilan eden Zero, zaman içerisinde 40 sanatçının 10 farklı ülkeden dahil olduğu bir akım olarak, sanatın yeniden tarifini gerçekleştirdi. Klasik resim anlayışını altüst eden akımın sanatçıları, ürettikleri işlerle yeni formlar ve bakış açıları geliştirdi. Zero tıpkı bir roket atışı gibi dokuzdan sıfıra doğru sayım ve sessiz, yeni bir başlangıç anlamına gelirken, savaşlar ve sanat tarihi yüklerini üzerinden atmak istedi. Yanmış tablolar, uçan poşetler, çivilerin çakıldığı torbalar, şişeler, araba lastikleri bu akımın malzemeleri oldu. Sergi açılışlarını bir festivale dönüştüren, sokaklarda şenlikler düzenleyen ekip, Zero adıyla üç dergi de çıkardı. Kendinden sonraki kuşaklara büyük etkisi olan Zero'nun günümüze de söyleyecek çok sözü var. İstanbul'da açılacak serginin ülkedeki kasvetli ortama biraz iyimserlik katmasını dilemek büyük bir istek olmasa gerek.
“Zero, tuval ve boyayla savaştı”
Nazan Ölçer (S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü): “Tarihte bazı şeylerin erken söylenmesi bunların unutulmaya mahkûm olduğu anlamına gelmez. Zero, çok önceden avangard işlerle, tuval ve boyayla savaşan bir grup olarak ortaya çıktı. Türkiye'deki insanların da tıpkı bunun gibi ‘uçuk' işlere girişmesi lazım. Bir yandan da bu insanları anlayacak bir kitlenin de yetişmesi gerekiyor. Eleştirel bakışın eksik olduğu ülkemizde bu türden öncü işlerin sergilenmesi büyük önem taşıyor. Aktif olduğu dönemde sınırları aşarak birçok ülkedeki sanatçıların katılımıyla yepyeni malzeme ve tekniklerle bireysel ve toplu üretimlere alan açmış, dünya avangart sanatını şekillendirmiş bu akımın Türkiye'deki sanat dünyasını da derinden etkileyeceğine inanıyoruz.”
“Zamanın ötesinde bir akımdı”
Mattijs Visser (ZERO Vakfı yöneticisi ve küratör): “Zero, bir sessizlik ve bir başlangıç. Herkes onun bir parçası olabilir. Tüm dünyada bir anda Zero'ya olan ilgiyi, seneler önce yaptıkları işlerin günümüz sanatına uygun olmasına bağlayabiliriz. Zero, zamanın ötesinde bir akımdı. Zero'ya mensup sanatçılar birbirine yakın malzemeler kullandı. Aralarında herhangi bir yarış yoktu. Bu akımın tutup tutmayacağından bile haberdar değillerdi. Amsterdam'daki sergi sanat tarihi açısından önemli. İstanbul'daki ise daha çok Zero'yu tanımaya yönelik tasarlandı. Sergiyi görecekler epey talihli olacak, zira pek çok eserin önümüzdeki yıllarda başka yerlerde sergilenmesi zor olabilir. Çünkü sigorta ve eserlerin korunmasıyla ilgili sorunlar gündemde.”
Zaman’da yayımlandı.
Yorumlar
Yorum Gönder