Mevlânâ'nın vefatından sonra menkıbeleri, torunu Ulu Arif Çelebi'nin isteği üzerine Eflâki Ahmed Dede 'Menâkıbü'l Ârifin' adı altında kitaplaştırılmış. Farsça yazılan bu eser, yine Farsça olarak Hemedanlı Abdülvahâb bin Mehmed Dede tarafından Sevâkıb-ı Menâkıb (Menkıbelerin Yıldızı) adıyla kısaltılmış. Mesnevihan Mahmud Dede ise bu kısaltmayı on altıncı yüzyılda Türkçeye kazandırmış. Dede'nin esere dair serencamı kitapta şöyle rivayet ediliyor: "Mahmud Dede, III. Sultan Murad'ın yakınlarından, fakirler muhibbi ve zayıfların mürebbisi Zeyrek Ağa'ya 'Menâkıb-ı Arifin adlı eserde bulunan Farsça menakıpları toplamayı düşündüğünü söyler. O da bir münasebetle padişaha arz eder. Padişah 'Mahmud Dede yine Konya'ya, Mevlânâ asitanesine varıp, benim için de huzurda dua etsin, gönül huzuru ile tercümeyi yapsın ve hitamında İstanbul'a gelsin." der. Padişah, rica etmekle kalmaz, maddeten de fakirlikten kurtaracak derecede taltif eder dedeyi. Bunun üzerine Mahmud Dede, Konya'ya döner, bir taraftan ibâdât ü taat ve padişah duasıyla meşgul olur, bir taraftan da tercüme üzerinde çalışır. 998 Zilkadesi'nde (1590) tercümeyi dokuz bab ve fasıllarda bitirerek İstanbul'a getirir. Bir sureti hattata yazdırılır, hikâyeler yirmi dokuz minyatürle süslenir; "Mevlânâ'ya âşık, kemaline ve kerametine, hakkında yazılanlara rağbeti fazla olan" III. Sultan Murad'a takdim olunur. Padişaha takdiminden on iki sene sonra Mahmud Dede (1602) rahmet-i Rahman'a kavuşur.
III. Murad'a takdim edilen nüshanın aslı bugün New York Morgan Library'de bulunmakta. Bir başka minyatürlü nüsha ise Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde. Bunun yanında on kadar da minyatürsüz nüsha var. Eserde yirmi iki minyatür bulunuyor. Hz. Mevlânâ'nın Konya'daki hayatından, dervişleri ile yaşadığı hallere, dönemin sultanları ve ârifleri ile halleşmelerinden Hz. Pir'in kerametlerine kadar birçok hatıra kaleme alınmış ve minyatürlenmiş. Hikâyeleri okuyup minyatürlere bakınca yaşanılan anlar gözler önüne geliyor; sanki o zamanlarda seyre çıkıyor meraklısı. Yazılar, nesih yazı tarzında. Minyatürlerin hepsi bir kişi tarafından işlenmeyip, nakkaşhane geleneği ile müşterek hazırlanmış. Bu sebeple de hazırlayan sanatçılar imza atmamış. Kitaptaki minyatürler, bu alandaki en güzel örnekler arasında yer alıyor. Süheyl Hoca, Topkapı Sarayı'ndaki nüshayı Mevlânâ'nın vefatının 700. yılı münasebetiyle kültür dünyasına kazandırmış. Eser otuz üç yıl sonra yeniden basıldı. Kitapta, her minyatürün karşısında orijinal nüshadaki metin ile kısa bir izahat yer alıyor. İşaret Yayınları, Sevâkıb-ı Menâkıb ile başlayan 'Süheyl Ünver Külliyatı'nı Ünver'in günlüklerini, sanat yazılarını ve makalelerini toplayarak yayına hazırlamayı düşünüyor. (0 212 519 17 28)
Mevlânâ ve kör dilenci
Sevâkıb-ı Menâkıb'da geçen bir hikayede rivayet edilir ki; kör bir dilenci, her zaman 'Hz. Mevlânâ aşkına' diyerek sadaka isterdi. Bir gün Hz. Pir'e rastladı ve sadaka istedi. Hz. Mevlânâ belindeki kemeri çıkarıp dilenciye verdi. Ahi Çoban adında gözleri gören birisi, kemeri yüz altına almak istedi. Dilenci 'Bin altına bile vermem, son yolculuğumda örtüm olsun dilerim.' dedi. Gece ağlayarak, canını alması için Allah'a yalvardı ve o gece öldü. Cenazesini Ahi Çoban kaldırdı. Hz. Mevlânâ'ya sadakatle inanıp, onu kendine şefaatçi bilen, hem bu dünyada, hem öteki dünyada dileğine kavuşur.
Musa İğrek, İstanbul
Zamana Gazetesi
5/12/2006
Yorumlar
Yorum Gönder