Osman Necmi Gürmen, uzun bir aradan sonra geçtiğimiz yıl Rana adlı romanı ile edebiyat dünyasına dönmüştü. Gürmen, 1905-1928 arasında geçen romanında Osmanlı’nın son günlerinde doğup Cumhuriyet’in ilk dönemlerini de görmüş İstanbullu bir kadının acılarla dolu kısa hayat hikâyesini anlatıyordu.
Yazar, Rana’dan sonra bu kez okurlarını Kanuni’nin, Barbaros’ların, Turgut Reis’lerin Akdeniz’ine Mühtedi adlı romanı ile götürüyor. Kitap, Kılıç Ali Reis’in kölelikten kurtardığı, sonradan Müslüman olan Luc’un iç âlemindeki med-cezirleri, hesaplaşmaları ve dönemin Osmanlı’sını anlatıyor.
1927 yılında İstanbul’da doğan ve yıllardır ağırlıklı olarak Paris’te yaşayan Gürmen, Türkiye’de pek tanınmıyor. Türkçeye olduğu kadar Fransızcaya da hâkim olması, her iki dilde de romanlar yazmasına vesile olmuş. Rana’dan sonra Mühtedi’de de dikkat çeken Gürmen, tarihi genellemelerden, basit kimi zaman da taraflı kurgulardan uzak yazıyor. Bu da kitabını son dönemlerde revaçta olan tarihi romanlardan ayırıyor. Gürmen’in romanına isim olan mühtedi’ inançsız iken veya başka bir dine mensupken İslâm’a girip Müslüman olmayı ifade ediyor. Tarih boyunca, Müslümanlarla ilişki içinde bulunan birçok gayrimüslimin, değişik sebep ve vesilelere bağlı olarak İslâm dinini kabul ettiği görülür. Osmanlı’nın bu devşirme usulü, başlı başına ele alınması gereken ayrı bir konu. Gürmen, bu değerlendirmeyi dışarıdan yazarın araya girmesiyle değil, anlatıcının iç aleminden sürdürerek okuyucuya sunuyor.
Romanın kahramanı Luc, ailesinden kaçtıktan sonra esir düşer ve köleliğine Kılıç Ali son verir. Reis’e sadakatle bağlanan Luc, ihtida ederek Ali adını alır. Roman, Luc’un ağzından kaleme alınmış. Luc, yaşlanıp denize çıkamayınca Reis ile yaşadıklarını yazmaya karar verir, yazma sebebini, Kaderin cilvesiyle ihtida eylemiş bu ozanın açmazını yazmak, o açmazı bilen, sezen, anlayışla karşılayan, haşin görünümlü, altın kalpli o sevgili canın iç aleminde kıvranan girdapları yazmak, tarihe mal olsun diye. cümleleri ile aktarır. Luc’un eski diline ve memleketine dair özlemi Luc’un (nâm-ı diğer Aliko) gönlüne dokunuyor ve roman boyunca Dönek miyim?’ sorusuyla boğuşuyor.
İncelikli ve sağlam bir kurgu
Luc, her ne kadar duygularını açığa vurmaktan korksa, olayları kaydetmekle yetineceğini ve bu tarihçi uğraşına hissiyatını eklemeyeceğini söylese de, bunu gerçekleştirdiğini söylemek zor. Zira yıllarca yaşadığı iç hesaplaşma, yazdığı metinde de ayan beyan ortaya çıkıyor. Kılıç Ali’nin hayatını okurken, diğer yandan Luc’un da öyküsü bu hesaplaşma ile birlikte satırlara yansıyor. İki kahramanın serencamı pek çok noktada buluşuyor. Öyle ki romanın sonunda, Ben Luc, nâm-ı diğer Aliko, alınyazım Reis’in alınyazısının içine kıvrım kıvrım dolanan dere gibi süzüldü. diyor. Mühtedi’de Kılıç Ali’nin de, Luc’un da sadakatin merkezinde yaşadıklarını söylemek mümkün. Luc’un ilk aşkına duyduğu özlem hiç bitmiyor ama yaptığı seçimden de pişmanlık duymuyor. Tarihin her sahnesinde var olan aşkın ölümsüzlüğü, Luc’un kelimelerine roman boyunca yansıyor ve okuyucuya, büyük aşkı Emilya’yı an be an işaret ediyor.
Gürmen, tarihî romanlarda alışık olmadığımız bir şey yapmış ve kitabın sonuna bibliyografya, kronoloji ve sözlük eklemiş. Kitapla birlikte verilen haritada romanın geçtiği mekânlar takip edilebiliyor. Okur kimi zaman geçişlerde zorlansa da, Gürmen’in kurgular arasındaki köprüleri ve kitabın sonuna eklediği bilgiler romanın okunmasını kolaylaştırıyor. Roman üç bölümden oluşuyor; Veni, Vidi ve Vici. Latince sözcüklerin karşılığı: Geldim, gördüm, fethettim. Kitabın sayfalarını çevirdikçe, Julius Sezar’ın bu ünlü deyişinin Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’ya ne kadar yakıştığını sezebiliyorsunuz.
Ey yolcu, bil her şeyin bir zamanı var şu kubbenin altında. Ağlama zamanı, gülme zamanı, boğuşma zamanı, barışma zamanı. Ey yolcu sabret! Tanrı’dan sakın kesme umudu. Romanın başında geçen yaşlı dervişin bu sözü Luc’un kulağına kitabın sonunda üfleniyor ve yaşadığı hale, adeta tercüman oluyor. Çünkü vakit ağlama vaktidir ve ayrılık Kılıç Ali ile Luc’un arasına düşmüştür.
Yolunuz Tophane’ye düşer de Kılıç Ali Paşa’nın denizin kıyısına kendi adına yaptırdığı camiyi ziyaret ederseniz, Kılıç Ali Paşa’nın ruhu ve ona sadakatle bağlanan Luc’un öyküsü belki daha başka bir anlam kazanır ve tarihin kimi zaman hüzün, kimi zaman da sevinç olan gerçekliği gönlünüze dokunur.
* Geldim, gördüm, fethettim.
Yazar, Rana’dan sonra bu kez okurlarını Kanuni’nin, Barbaros’ların, Turgut Reis’lerin Akdeniz’ine Mühtedi adlı romanı ile götürüyor. Kitap, Kılıç Ali Reis’in kölelikten kurtardığı, sonradan Müslüman olan Luc’un iç âlemindeki med-cezirleri, hesaplaşmaları ve dönemin Osmanlı’sını anlatıyor.
1927 yılında İstanbul’da doğan ve yıllardır ağırlıklı olarak Paris’te yaşayan Gürmen, Türkiye’de pek tanınmıyor. Türkçeye olduğu kadar Fransızcaya da hâkim olması, her iki dilde de romanlar yazmasına vesile olmuş. Rana’dan sonra Mühtedi’de de dikkat çeken Gürmen, tarihi genellemelerden, basit kimi zaman da taraflı kurgulardan uzak yazıyor. Bu da kitabını son dönemlerde revaçta olan tarihi romanlardan ayırıyor. Gürmen’in romanına isim olan mühtedi’ inançsız iken veya başka bir dine mensupken İslâm’a girip Müslüman olmayı ifade ediyor. Tarih boyunca, Müslümanlarla ilişki içinde bulunan birçok gayrimüslimin, değişik sebep ve vesilelere bağlı olarak İslâm dinini kabul ettiği görülür. Osmanlı’nın bu devşirme usulü, başlı başına ele alınması gereken ayrı bir konu. Gürmen, bu değerlendirmeyi dışarıdan yazarın araya girmesiyle değil, anlatıcının iç aleminden sürdürerek okuyucuya sunuyor.
Romanın kahramanı Luc, ailesinden kaçtıktan sonra esir düşer ve köleliğine Kılıç Ali son verir. Reis’e sadakatle bağlanan Luc, ihtida ederek Ali adını alır. Roman, Luc’un ağzından kaleme alınmış. Luc, yaşlanıp denize çıkamayınca Reis ile yaşadıklarını yazmaya karar verir, yazma sebebini, Kaderin cilvesiyle ihtida eylemiş bu ozanın açmazını yazmak, o açmazı bilen, sezen, anlayışla karşılayan, haşin görünümlü, altın kalpli o sevgili canın iç aleminde kıvranan girdapları yazmak, tarihe mal olsun diye. cümleleri ile aktarır. Luc’un eski diline ve memleketine dair özlemi Luc’un (nâm-ı diğer Aliko) gönlüne dokunuyor ve roman boyunca Dönek miyim?’ sorusuyla boğuşuyor.
İncelikli ve sağlam bir kurgu
Luc, her ne kadar duygularını açığa vurmaktan korksa, olayları kaydetmekle yetineceğini ve bu tarihçi uğraşına hissiyatını eklemeyeceğini söylese de, bunu gerçekleştirdiğini söylemek zor. Zira yıllarca yaşadığı iç hesaplaşma, yazdığı metinde de ayan beyan ortaya çıkıyor. Kılıç Ali’nin hayatını okurken, diğer yandan Luc’un da öyküsü bu hesaplaşma ile birlikte satırlara yansıyor. İki kahramanın serencamı pek çok noktada buluşuyor. Öyle ki romanın sonunda, Ben Luc, nâm-ı diğer Aliko, alınyazım Reis’in alınyazısının içine kıvrım kıvrım dolanan dere gibi süzüldü. diyor. Mühtedi’de Kılıç Ali’nin de, Luc’un da sadakatin merkezinde yaşadıklarını söylemek mümkün. Luc’un ilk aşkına duyduğu özlem hiç bitmiyor ama yaptığı seçimden de pişmanlık duymuyor. Tarihin her sahnesinde var olan aşkın ölümsüzlüğü, Luc’un kelimelerine roman boyunca yansıyor ve okuyucuya, büyük aşkı Emilya’yı an be an işaret ediyor.
Gürmen, tarihî romanlarda alışık olmadığımız bir şey yapmış ve kitabın sonuna bibliyografya, kronoloji ve sözlük eklemiş. Kitapla birlikte verilen haritada romanın geçtiği mekânlar takip edilebiliyor. Okur kimi zaman geçişlerde zorlansa da, Gürmen’in kurgular arasındaki köprüleri ve kitabın sonuna eklediği bilgiler romanın okunmasını kolaylaştırıyor. Roman üç bölümden oluşuyor; Veni, Vidi ve Vici. Latince sözcüklerin karşılığı: Geldim, gördüm, fethettim. Kitabın sayfalarını çevirdikçe, Julius Sezar’ın bu ünlü deyişinin Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’ya ne kadar yakıştığını sezebiliyorsunuz.
Ey yolcu, bil her şeyin bir zamanı var şu kubbenin altında. Ağlama zamanı, gülme zamanı, boğuşma zamanı, barışma zamanı. Ey yolcu sabret! Tanrı’dan sakın kesme umudu. Romanın başında geçen yaşlı dervişin bu sözü Luc’un kulağına kitabın sonunda üfleniyor ve yaşadığı hale, adeta tercüman oluyor. Çünkü vakit ağlama vaktidir ve ayrılık Kılıç Ali ile Luc’un arasına düşmüştür.
Yolunuz Tophane’ye düşer de Kılıç Ali Paşa’nın denizin kıyısına kendi adına yaptırdığı camiyi ziyaret ederseniz, Kılıç Ali Paşa’nın ruhu ve ona sadakatle bağlanan Luc’un öyküsü belki daha başka bir anlam kazanır ve tarihin kimi zaman hüzün, kimi zaman da sevinç olan gerçekliği gönlünüze dokunur.
* Geldim, gördüm, fethettim.
Musa İğrek
Kitap Zamanı
Sayı: 15
Yorumlar
Yorum Gönder