Bu sadece bir sergi değil, meşk!

Yahya Kemal, 'Ziyaret' şiirinde şöyle seslenir: "Eski mîmâra nasıl rahmet okunmaz burada?/ Suyu cennetten akıtmış bu güzel manzarada;/ Bu diyarlarda, saatlerce temâşâya değer, / Çiniden, solmayacak bahçeler açmış yer yer". Yahya Kemal'in Atik Valde'yi anlattığı şiirindeki gibi çinileriyle solmayacak bir bahçeyi andıran Yenicami'nin Hünkâr Kasrı, bugünlerde ebrudan bir başka çiçek bahçesine ev sahipliği yapıyor. Kasrın uzunca rampasına kurulan 'Türk Ebrusunda Düzgünman Ekolü' adlı sergide laleler, karanfiller, hatipler, battallar ziyaretçilerin gözlerini şenlendiriyor. Mustafa Düzgünman'ın (1920-1990) ve onun tarzını devam ettiren sanatçıların eserleri, gittikçe sığlaşan günümüz ebrusu karşında geleneğin enginliğini gösteriyor.

Düzgünman'ın hikâyesi malum. Necmettin Okyay'dan gördüğü sanat anlayışını hiç değiştirmeden talebelerine aktarır. Böylece bir yolun öncüsü olur. Usta şair T.S. Eliot, "Gelenek miras alınmaz, onu çok istiyorsan büyük çaba harcayarak elde etmelisin." der. Düzgünman geleneğine eklenen ustalar da tıpkı Eliot'ın dediği gibi büyük bir çaba ve aşkla çalışıyor, yeni nesle ufuk açıyor.

İstanbul 2010 AKB Ajansı Geleneksel Sanatlar Yönetmenliği tarafından düzenlenen sergide Mustafa Düzgünman'ın bugün her biri birer ekol olan üç öğrencisi, Alparslan Babaoğlu, Fuat Başar ve Sabri Mandıracı ile yine bu üç ustanın yetiştirdiği Sadreddin Özçimi, Hülya Nurten Demirel ve Sedat Altınöz'ün eserleri yer alıyor. Sergide Düzgünman'ın da dokuz eseri bulunuyor. Sergi kapsamında, 18 Eylül'den itibaren beş hafta boyunca cumartesi günleri 12.00-17.00 saatleri arasında Eminönü, Sultanahmet, Taksim, Kadıköy meydanları ve Levent Metrocity'de halka açık alanlarda ücretsiz ebru atölyeleri kurulacak. Hünkâr Kasrı'ndaki sergi ise 3 Ekim'e kadar pazar hariç her gün görülebilecek.


Sergideki eserlere meşk eder gibi bakılmalı

Alparslan Babaoğlu: Sergi, hocayı yâd etmek açısından önemli bir fırsat oldu. Düzgünman ekolü kendinden önceki ebrulardan farklılık arz ediyor. Sergideki Düzgünman eserlerinin bir kısmını ben verdim. Hepsi seçme eserler. Meşk eder gibi bakılmalı. Birkaç sene evvel kitap sanatları sempozyumunda Sadreddin Özçimi'nin talebelerinin sergisi vardı. Orada, dışarıdaki ebruların altına imzamı atsam kimse fark etmez demiştim. Aynı şeyi Düzgünman bana hayatta iken söylemişti. Buradaki ebrular da aynı geleneğin devam ettiğinin göstergesi.

Ebru ile resim yapmayı tasvip etmiyorum

Sedat Altınöz: Ebru, Ethem Efendi'den Necmeddin Okyay'a, oradan Mustafa Düzgünman'a, onun da el vermesiyle günümüze ulaştı. 1998'de icazetimi aldım ve kendi köşemde hocamın öğrettiği klasik Türk ebrusunu icra etmeye çalışıyorum. Ebru ile resim yapmayı tasvip etmiyorum. Düzgünman, Necmeddin Efendi'den aldığı mirası hiç taviz vermeden bir ibadet gibi ebrusunda uyguladı. Tamburi Cemil nasıl musikide geçilemiyorsa, Düzgünman da ebruda geçilemez. Düzgünman, ebruculuk yönü dışında da tam bir hezarfen.

Bir ekole mensup olmak gurur verici

Sadreddin Özçimi: Bu sanatın günümüze gelmesini sağlayan yegâne isim Mustafa Düzgünman'dır. O da Necmeddin Okyay'dan sanat üslubunu almıştır. Dolayısıyla bize bir ekol olarak gelmiş. Günümüzde çok farklı şeyler deneniyor; ancak Düzgünman'ın talebelerinin ebrularında aynı tavır devam ediyor. Mezhebi belli bir ekole mensup olmak yani bize şeref veriyor. Piyasada pek çok ebrucu var, bunların bir kısmı kendi kendine sanatı ilerletmiş; ama bizim sanatlarımızda hoca talebe ilişkisi yani meşk usulü geçerli. Bir sanat en üst seviyeye meşk ile taşınır.

Musa İğrek, İstanbul

Zaman Gazetesi

16/09/2010

Yorumlar

Yorum Gönder