Çağdaş bir hezarfenin tezgâhında birikenler


Sedefkârlık, tesbihçilik, kaşıkçılık, lülecilik, kilimcilik, buhurdanlar, kemer ve tokalar, kuşaklar ve şallar, aynalar, tuğralar, pazubendler, mıhlamalar... Kulağımıza çoğu yabancı gelen bu sanat dalları, öyle sessiz sedasız kendi sularında akıyor. Kimilerinin ise artık akacak bir yolu yok. Kurumuş. İsminin önüne sanatçı, akademisyen, hezarfen (bin sanatla uğraşan) gibi pek çok sıfat kondurabileceğimiz Prof. Dr. M. Zeki Kuşoğlu, bunların üzerindeki perdeyi tek tek aralayıp önümüze sunuyor. Kültür hayatımızın kuytularında kaybolan 33 sanat dalını ele alan Kuşoğlu, yılların deneyimini okurla paylaşıyor. 'Osmanlı Medeniyetinde 33 Kadim Sanat' (Kaynak Yayınları) adlı eserinde kendi deyişiyle "yapamadığım sanatı yazmam" diyerek yola koyulan yazar, kitaptaki her sanatı bilfiil icra etmiş biri olarak tecrübelerini okurla paylaşıyor. Kuşoğlu'nun 'Dünkü Sanatımız Kültürümüz' adlı kitabının zengin görsel malzemeyle yenilenmiş hali olan 'Osmanlı Medeniyetinde 33 Kadim Sanat'ta, şiirler, hikâyeler, sanatın incelikleri, anekdotlar da yer alıyor. Kuşoğlu'nun yıllardır biriktirdiği malzemeler, bir sandık gibi önümüze saçıldı diyebiliriz.

Oscar Wilde, satırlarını çizmek için kaleminizi tetikte tutmanız gereken kitabı Dorian Gray'in Portresi'nde "Güzel şeylerde güzel anlamlar bulanlar kültür ve zevkleri gelişmiş kişilerdir. Onlar için umut vardır." der. Kuşoğlu'nun hayatı tam da bu söze denk düşer. Yetmişine merdiven dayamış sanatçı, güzelliğin her dem peşinde koşar. Onlara güzel anlamlar yükler. Özellikle ahşap, taş ve maden üzerine yoğunlaşarak pek çok sergi açar, konferanslar verir, kitaplar hazırlar. Çalışmalarını bu yönde derinleştirir.

Kuşoğlu, kendi sanat macerasını şu cümlelerle özetliyor: "Taş taş üstüne koyarcasına o hurdacı dükkanı senin, bu gümüşçü, bu bakırcı, şu sedefkar, o han benim diye yaza çize yıllarımı geçirdim. Bu araştırmalarım sonunda mübalağasız üç dört müzeyi dolduracak sayıda eser gördüm, elime aldım, okşadım, sevdim, çok güzellerine gücüm yetmedi ama eksik, kırık ve tek olanlarını alıp tamir ederek sanatımıza yeniden kazandırdım ve onları makalelerimde malzeme olarak kullandım."

SANATINI SEVEN BİR İNSAN

Zeki Kuşoğlu'nun ele aldığı sanat dalları hakkında öyle kıyıda köşede kalmış ansiklopedik bilgiler dışında bir malzeme bulmanız mümkün değil. Kuşoğlu'nun deyişiyle "çoğu da yalan yanlış". Tezgahları arasında dolaştığı sanatları anlatan yazar, cumhuriyet Türkiye'sinin sanatkarlarının kendini tanımaya ve kendine inanmaya ihtiyacı olduğunu söylüyor. Sayfalar arasında gezindikçe Wilde'ın "Sanatı göz önüne serip, sanatçıyı gizlemek sanatın amacıdır." sözünün yanına konabilecek pek çok usta işi eserler önünüze çıkıyor. Ele aldığı sanatları tüm incelikleri, sırları ile açık eden Kuşoğlu, usta-çırak ilişkisini de anlatıyor.

Türk sanatı konusunda kitapların eksikliğini düşününce yeryüzünden bir bir çekilen klasik sanatlarımızı anlatan bu kitap soluk almak için iyi bir bahane diyebiliriz. Pek çok hikâyeyi beraberinde taşıyan Kuşoğlu, bir medeniyetin temelindeki taşlara da işaret ediyor. Bunu yaparken öyle akademisyenlerin kimi zaman sıkıcı bir havaya bürünen dilinden kurtulup bir koltuğa oturmuş masallar anlatan bir dedenin sıcaklığında anlatıyor bildiklerini. Prof. Dr. Orhan Şaik Gökyay, Kuşoğlu'nu şöyle anlatıyor: "Onun sanatı her gerçek sanatçı gibi konusunu içten sevmesidir. Gerçekten seven insanın bu sevgiyi başkalarına aşılaması kadar tabii ne vardır."

Sanata delice tutkun olan Kuşoğlu, 'Gelenekten Geleceğe Köprü İnsanlar' adlı kitabında Hâmid Aytaç'tan Halim Özyazıcı'ya, Rikkat Kunt'tan Süheyl Ünver'e, Mustafa Düzgünman'dan Şevket Dağ'a pek çok ustayı anlatır. Kuşoğlu da eserleri ve gayretiyle hiç kuşkusuz bu köprülerden biri olarak halkaya eklenecektir.

Musa İğrek, İstanbul
Zaman Gazetesi
15/12/2010

Yorumlar