Popüler roman edebi romana karşı / Okurun tercihini yargılamak doğru mu?

1980’li yıllardan sonra yüksek kültür ile popüler kültür arasındaki hararetli tartışma pek çok alana olduğu gibi edebiyata da yansır. Özellikle popüler romanlara kültürel çalışmalar alanından bakıldığında ortaya çıkan tablo tartışmaları beraberinde getirir. Kanadalı edebiyat eleştirmeni ve akademisyen Peter Swirski, popüler kültür ile yüksek kültürün sürekli etkileşim içinde olduğunu söylerken, Antony Easthope’un deyişiyle bir kitabı popüler kültür veya yüksek kültür rafına konumlandıran o eserin edebi değeridir. Pek çok klasik eserin kendi devrinde popüler olduğunu (Shakespeare, Dickens, Hugo, Dostoyevski, Balzac ve Dumas gibi isimler kimi zaman ‘ihtiyaçtan’ yazı masasına oturmuştur) hatırdan çıkarmamak lazım. Bunun yanı sıra, Berna Moran, Batı’da polisiye roman, fantastik roman, casus romanı, korku romanı, bilimkurgu romanı gibi çeşitlerin popüler bir anlatı sınıfı oluşturduğunu söyler.

Okurun yaşamından deneyimler

Stephen King Yazma Sanatı’nda popüler roman için şöyle bir tanım yapar: “Okurun kendi yaşamından, deneyimlerinden; davranış, yer, ilişki ve konuşmalarından tanıdık bir şeyler bulduğu tarzda yazılmış romanlar.” Peki, popüler romanlar ile edebi romanlar arasında nasıl bir farktan söz edilebilir? Bu ayrımı Stephen King şöyle belirler: “Bir kitap duygusal boyutta sizi etkiliyor mu sorusu asıl belirleyici özelliği ortaya çıkarır. Ve bu hassas mekanizma bir defa çalışmaya başlarsa birçok ciddi eleştirmen kafalarını sallayıp ‘hayır’ diyecektir. Bana göre, edebiyat çözümleyerek hayatlarını kazanan birçok kişinin taşıdığı, ‘bir defa bu ayaktakımının edebiyat çevresine girmesine göz yumarsak insanlar önüne gelenin gireceğini görecek’ düşüncesi belirleyicidir. O zaman biz ne iş yapacağız?”

Yine Stephen King’den devam edecek olursak, Amerikan edebiyatına büyük katkılarından dolayı Ulusal Kitap Ödülü’nü aldığında popüler edebiyatı savunan yazar, konuşma metninde edebi çevreler tarafından takdir edilmediğini düşündüğü yazarların isimlerini bir bir sayar. King’in bu tavrı kimi edebiyat eleştirmenleri ve yazarlarca topa tutulur. Yazar bu kışkırtıcı sözlerinin nedenini ise şöyle açıklar: “Ciddi edebiyat fikrini benimsemiş insanlar sadece üç beş yazarın ismini listeye alıyorlar ve sadece onlar belli yerlerde boy gösteriyor. Zaten bu liste de birbirlerini tanıyan insanlar tarafından yapılıyor, belli okullara gitmiş, belli edebi çevrelerin desteğiyle ortaya çıkmış isimler. Bence bu kötü bir yaklaşım ve edebiyattaki büyümeyi baltalıyor. (…) Ciddi popüler romanlara kapıları kapadığınız zaman ciddi romancı olarak görülen insanlar da dışarıda kalıyor. Onlara da kendilerini tehlikeye atıp popüler, ulaşılabilir kitaplar yazmalarını söylüyorsunuz.”

Popüler romanlar ve sahte hazlar

King’in savunduğu popüler romanları Peter Swirski dört temel yargıyla özetler. Birincisi, popüler romanlar sakıncalıdır, çünkü kanonik edebiyata kıyasla bu tür kitaplar geniş kitleler için, en önemlisi de kâr odaklı yazılmıştır; ikincisi, popüler edebiyat kanonik edebiyatın itibarını zedeler ve ona ulaşmak isteyen kitleyi engeller; üçüncüsü, popüler romanlar sahte bir haz duygusu verir, hatta okur üzerinde zararlı bir etkisi vardır; dördüncüsü, popüler romanlar pasif ve kayıtsız bir okur oluşturarak halkın üzerinde kültürel ve siyasi diktatörlüğe zemin oluşturur.

Swirski’nin bu genellemelerine ek olarak, kimi eleştirmenler popüler roman okurları ile kanonik roman okurları arasındaki farklılıklara değinir. Her iki türün okurunun eğitim ve kültür düzeyi açısından değişik uçlarda durduğunu söylemek mümkünken; popüler roman okuru boş vakitlerini değerlendirmek, kanonik roman okuru ise anlamak, yorumlamak ve irdelemek için okuma eylemini gerçekleştirir. Bu hararetli tartışmada genellemelerle devam edersek; popüler roman okurları teslimiyetçi, estetik roman okurları bireysel olarak görülür.

Kanonik roman ve itibar

Popüler roman ile kanonik romanın karşılaştırılması bir kitapçıya girildiğinde bile göze çarpacak niteliktedir. Kapak tasarımından, raflarda aldığı yerden, hatta kimi zaman fiyatından iyi okur o kitabın nereye ait olduğunu hemen kavrar. Yukarıdaki örneklere ek olarak, popüler romanın geniş kitlelere hitap ettiği, bir nevi “kafa dinleme, rahatlama” vaat ettiği kabul görürken, kanonik romanların yazarın kendini ifade etme özgürlüğü adına sınırsız bir alan vaat ettiği söylenebilir. Popüler roman dönemin belli sorunlarını işlerken, kanonik roman daha evrensel olana odaklanır ve kalıcıdır, kendi zamanından sonra anlaşılır. Popüler romana bir başka eleştiri ise kanonik romandan pek çok öğeyi alıp harmanlaması ve böylece kanonik romanın itibarını azaltması. Bir diğer tartışma ise popüler romanın kanonik romana ilgiyi gölgeliyor olması. Popüler romanlardaki karakterler daha düz, kanonik eserlerdeki karakterler bütünsel ve canlı bir yapıya sahip olarak değerlendirilmekte.

İsimler üzerinden gidersek söz konusu ayrım zihinlerde daha da oturacaktır. Mesela Harold Bloom, son Batılı kanonik yazarın Samuel Beckett, günümüzde yaşayan kanonik yazarın ise hiç tartışmasız Gabriel Garcia Márquez olduğunu söyler. Terry Eaglaton ise kanonik yazarlar olarak George Eliot, Charles Dickens, T. S. Eliot, Henry James, Joseph Conrad, D. H. Lawrence, James Joyce ve W. B. Yeats gibi isimleri örnek verir. Bunlara ek olarak Jane Austen, James Joyce kanonik edebiyatın bir parçası olarak değerlendirilirken Agatha Christie, Stephen King gibi yazarlar ise popüler romanın “ustaları” olarak nitelenir.

Akademik dünyadan tanımlarla devam edelim. Doç. Dr. Şaban Sağlık’ın Popüler Roman Estetik Roman adlı kitabındaki iki tanım dikkate değer. Sağlık, popüler romanı “Yazarı açısından estetik bir gaye güdülmeksizin kaleme alınan; yazılıp yayımlanmasında başta ticari kaygı olmak üzere, sanat dışı sebepler bulunan; okurun fikrinden çok duygu ve heyecanlarını harekete geçirmeyi hedefleyen; çok sayıda okura ulaşan; kolay anlaşılıp rahat çözümlenen; okurda belirli bir seviye aramayan; klişeleşmiş, basmakalıp bir yapı arz eden; birçoğu filme alınarak -okur dışında- sinema ve televizyonda da çok sayıda izleyiciye ulaşan vs. nitelikte romanlar” şeklinde tanımlar.

Kitapta estetik romanın tanımı ise şöyle: “Yazarı tarafından sanat-estetik bir gaye ile yazılan; yine yazarı açısından ciddi bir uğraş olarak kabul edilen; yayımlanması sadece ticari sebeplere dayanmayan; okuru hazır duygu ve düşünce kalıplarından sıyırıp onu her şeyi sorgulayıcı bir konuma getiren; yine, okurda belirli bir kültüre ve estetik birikim (seviye) arayan; bu yüzden az sayıda okura ulaşan; kurgusu ve anlatım tekniği açısından orijinallik arz eden (basmakalıp bir yapıya sahip olmayan) nitelikte romanlar.”

Sağlık’ın bu iki tanımı yan yana okunduğunda, iki tür arasındaki ayrımın ucunda bir başka etmenden söz etmek mümkün: Yayıncılar. Kitabı önümüze sunan bu koca endüstriye odaklanıldığında ortaya çıkan manzara hayli şaşırtıcı. Mesela dünyanın en önemli iki yayıncısı Penguin ve Random House geçtiğimiz günlerde aynı çatı altında birleşmişti. İki büyük yayınevinin kuruluş hikâyeleri dikkate değer. Penguin 1935’te Allen Lane tarafından Londra’da kurulur. Lane, tüccar bir zekâyla Ernest Hemingway ve Agatha Christie’nin kitaplarını “bir paket sigara fiyatı”na satmaya başlar, kitaplar da epey rağbet görür. 1924’te Bennett Cerf ve Donald Klopfer tarafından New York’ta kurulan Random House ise klasik eserleri geniş kitlelere yaymakla işe başlar. Bu iki örnekten yola çıktığımızda eleştirmen Swirski’nin özellikle popüler romanlar ve kanonik romanlara olan ilginin bu kitapların fiyat farklılığından dolayı da değerlendirilebileceği tezi önem kazanmakta. Örneğin, Eco veya Calvino’nun eserleri ile popüler bir yazarın kitapları arasında ciddi fiyat farkı olduğuna değinen Swirski, okurun popüler romana olan ilgisini bu farkın da tetiklediğine değinir.

‘İyi roman, fena roman’

Popüler roman ve kanonik/estetik roman ayrımı herkesin öyle kolayca gireceği bir tartışma olmayabilir. Nâzım Hikmet ve Vâlâ Nureddin arasındaki mektuplaşmalarda geçen şu cümleler bu anlamda dikkate değerdir. Usta şair, Vâlâ Nureddin’e şöyle yakınır: “Popüler roman diye bir şey tutturmuşsun. Öyle şey yoktur. İyi roman, fena roman vardır. Gayet derin meselelerden bahseden, âli üslûpta yazılmış, yalnız sanat endişesi güttüğünü söyleyen romanlar vardır ki kötü romandır, polis hafiyesi romanları vardır ki iyi romandır. Tolstoy’un Anna Karenina’sı, Dostoyevski’nin Karamazovlar’ı, Balzac’ın birçok romanları, Zola’nın romanları, Şolohov’unkiler, şu son günlerde okuduğum Amerikalı muharririn Gazap Üzümleri isimli romanı mesela, bütün bunlar ‘popüler’ roman dediğin nesne kadar heyecanla, merakla okunur.”

Tomris Uyar’ın bir yazısında Aka Gündüz, Mahmut Yesari, Kerime Nadir gibi popüler eserlere imza atan yazarların Türkçeyi özenle korumalarına saygı duyduğunu söylediğinden bahseden Selim İleri, bu yazarların kendisi için neden önemli olduğunu şöyle açıklar: “Popüler romanda edebi lezzet arayışları.” Okuma tutkusunun popüler romanlarla başladığını söyleyen Selim İleri’ye kulak verelim: “Popüler edebiyatı hiçbir zaman hor görmedim. Popüler romanlara gönül borcu duyduğumu sık sık açıkladım. (…) Dünün popüler romanları bence daha güçlü eserlere yol aldırtırdı okuru. Huzur’a varacak yolda Nilgün’ü okumuş olmak vakit kaybı değil, tam tersine kazançtı. Hıçkırık, Samanyolu kim bilir edebi değeri yüksek hangi romanlara ‘köprü’ydü. Bugün öyle mi?..”

Bir eseri nitelikli olarak adlandırmak elbette onun satış rakamları ile ilintili değil. Bir yazar çoksatar olabilir ve bu onun eserinin kötü olacağı anlamına gelmeyeceği gibi, popüler romanın kanonik romanın yerini alacağı veya tam tersi gibi varsayımlar da öyle hemen gerçekleşmesi mümkün kehanetler değil. Fakat Tomris Uyar’ın, “Belleklere kazınmayan bir şey yapıyorsanız, bu o aralar herhangi bir sosyal eğilimden ötürü gündemde oluyorsa ve siz bu yüzden seviliyorsanız, o gündemden kalktığında siz de gündemden kalkacaksınız, demektir.” sözü nitelikli edebiyatın öç alma biçimini ortaya koyar.

Okuru yargılamak

Marcel Proust Okuma Üzerine adlı benzersiz kitabında Descartes’tan şu cümleyi alıntılar: “Bütün iyi kitapları okumak, bu kitapların yazarı olmuş geçmiş yüzyılların en değerli insanlarıyla konuşmak gibidir.” Bu yüzden bu “iyi konuşma” tercihinin her okur için biricik eylem olarak görülmesi gerekir. Okuru bu tercihinden dolayı yargılamak kabul görecek bir şey olmasa gerek. Okuyucu demişken, Ömer Türkeş’in şu tespitini paylaşmakta yarar var: “Okuyucu ne istiyorsa o, nasıl istiyorsa öyle ortaya konur bu edebiyatta her şey. Okuyucu acılı yazılardan mı hoşlanıyor, her sayfada gözyaşı fırsatı kollar yazar; gülünç şeylerden hoşlanıyorsa okuyucu, gülüş avcılığına başlar yazar.”

Bütün bu genellemeler, ayrımlar, eleştiriler alt alta sıralandığında popüler roman-kanonik roman tartışmasına kültürel çalışmalar alanından daha da dikkatli bakılması gerektiğini söylemek gerek, zira popüler kültür, yüksek kültür, üretici (yazar), tüketici (okuyucu) ve ürün (roman) gibi kavramlar tek tek bu açıdan ele alınması gereken tanımlar olarak önümüzde duruyor.

Musa İğrek
Kitap Zamanı
Sayı: 97
7/10/2013


Yorumlar