Edebiyat ödülü kitaba zarar mı veriyor?


Edebiyat ödüllerinin okurların gözünde ne derece etkili ve ehemmiyetli olduğu öyle içinden kolay çıkılabilecek bir soru değil. Özellikle ülkemizde, seçici kurullardaki değişmez isimlerin varlığı bir yana, edebiyat ödüllerinin ‘layık görülen’ eserlerin değerlendirilmesindeki kıstaslar hep bir soru işaretine ya da eleştiriye kapı aralamıştır. Ödülün, yazarını yeni bir sınıfa taşıdığı açık bir gerçek, fakat her ödülün biraz da politik bir yanı olduğunu kabul edersek, ödülün kitabı ve yazarını göstererek işaret ettiği değer, pek çok örtük ve açık mesajı beraberinde taşır. Belki bu yüzden ‘muktedirler’ tarafından bir ödüle layık görülen yazara ve kitabına karşı kimi okurlar öfke ve tepki gösterir.

Nobel, Man Booker, Costa, Pulitzer, Goncourt, Bachman ve Cervantes gibi uluslararası önem taşıyan bu ödüllerin yanı sıra ülkemizde de Sait Faik, Necatigil, Yaşar Nabi, Haldun Taner, Orhan Kemal, Cemal Süreya ve Erdal Öz gibi ödülleri sayarsak, şimdilerde esamisi unutulan ödülleri dâhil etmezsek, bir hayli kabarık bir liste var karşımızda. Bu ödüllerin hem kitabın satışına hem de yazarına kattığı prestij ortada. Edebiyat ödülleri eski debdebeli dönemlerini geride bırakmış olsa da, özellikle Nobel’in tetiklediği sorular yumağı diğer ödüllerle kıyaslandığında ortaya farklı bir tablo çıkıyor.

Sevgili okur ve ödüllü kitap

Bir edebiyat ödülünün yazar için ‘ödülden önce’ ve ‘ödülden sonra’ iki yeni devri beraberinde getirdiği bir gerçek. Mesela Orhan Pamuk bir söyleşisinde “Bazı yazarlar, Nobel’den sonra artık yazamazlar, alışılmış bir durumdur bu. Yaşlandıklarındandır. Yazmak yerine, Nobel’in tadını çıkarmayı tercih ederler belki de. Bende öyle olmadı. Talihliydim. Nobel alırsam ve ardından ‘Masumiyet Müzesi’ çıkarsa, ne biçim okunur diye geçti aklımdan.” demişti. Pamuk haklı çıkmış ve Masumiyet Müzesi ‘o biçim’ okunmuştu. Özellikle Nobel Ödülü’nü kazanan yazarlar için söylenen ödülün yazarın kendisine zarar verdiği, onu daha ciddi kıldığı hatta yazılan eserlerin edebi değerinin düştüğü türünden görüşler de açıkça dillendirilmekte. Daha da önemlisi kimi Nobelli yazarlar ödülden sonra ne yazsam okunur, satar fikriyle yazı yolculuklarına devam ettikleri söyleniyor. Peki, ödül almış bir kitap ile onun en büyük alıcısı ‘sevgili okur’ arasında nasıl bir ilişki var?

Amerika ve İsviçre’den Amanda Sharkey ve Balázs Kovács adlı iki akademisyen, bir kitabın ödül aldıktan sonra ve ödül almadan önce okurlar tarafından nasıl değerlendirildiğine odaklanan yeni bir araştırma gerçekleştirdi. Booker, Ulusal Kitap, PEN ve Faulkner gibi ödülleri kazanmış 32 kitap üzerinden yaklaşık bin kişiyle gerçekleştirilen araştırmaya göre, okurlar ödül kazanan kitabı, ödüle aday olduğu döneme göre daha olumsuz değerlendiriyor. Bir başka deyişle üzerine ödül etiketi kondurulan kitap okurun gözünde, edebi değer ve nitelik algısı açısından sorgulanmaya açık bir hale geliyor hatta daha düşük bir değerde algılanabiliyor. Kitabın başkası tarafından ödüllendirilerek ‘değerli’ kategorisine konulduğunu söyleyen araştırmacılara göre okurlar, ödül almış bir eseri kişisel zevkleri, deneyimlerinden ötürü değil, ödül aldığı için okumakta. Araştırmaya katılan okurlardan ödüle aday kitaplar için bir derecelendirme istenmiş, ödüller açıklandıktan sonra okurlar tarafından yeniden bir değerlendirme yapılarak iki sonuç arasında analiz gerçekleştirilmiş.

Araştırma, ödülün yazarın yeni okurlar kazanması üzerinde büyük etkisi olduğunu, ödül almamış aynı kitaba okurun normal şartlarda yönelmesinin daha düşük olduğunu dile getiriyor. Ödüllü kitap ve okur arasındaki bu kafa karıştırıcı ilişkiyi irdeleyen bu ilginç araştırmanın tüm sonuçları önümüzdeki ay açıklanacak. Araştırma kuşkusuz yeni bir tartışmanın zeminini oluşturacak, fakat iyi bir okurun rakamlara fazla kafa yormayacağı bir gerçek. Peki, bir edebiyat ödülü Pamuk’un dediği gibi sadece “Nobel ödülü, edebi kariyerin bir parçası, güzel bir şey; o kadar ama” olarak özetlenebilir mi?

Musa İğrek
Zaman Gazetesi
24/2/2014



Yorumlar