‘İstiyorum ki dünya da beni unutsun’


Orhan Veli’nin Nahit Hanım’a (1909-2002) yazdığı mektuplar Yalnız Seni Arıyorum adıyla kitaplaşınca edebiyat tarihinin ölümsüz aşklarından birinin kapısı aralanmış oldu. Garip akımının kurucusu Orhan Veli’nin Nahit Hanım’a 1947-1950 yılları arasında yazdığı bu incelikli mektuplar, yetmiş yıldır edebiyat ortamlarında fısıltıyla konuşulan fakat açıkça dillendirilmeyen bir aşkın en büyük hatırası. Nahit Hanım tarafından senelerce saklanan mektuplar ve Orhan Veli’nin, “Bir de sevgilim vardır, pek muteber/ İsmini söyleyemem/ Edebiyat tarihçisi bulsun” dizeleriyle anlattığı bu gizemli “sevgili” resmen gün yüzüne çıkmış oldu.

Peki, kimdi Nahit Hanım? Gazeteci Zeynep Oral bir yazısında şöyle anlatıyor: “Nahit Hanım kim mi? Bu soru her sorulduğunda, kendisi şu yanıtı verirdi: ‘Beni bilen bilir. Nahit Hanım dersin, o kadar…’ (...) Evet, Nahit Hanım’ın Orhan Veli’nin can yoldaşı, arkadaşı, esin kaynağı, ‘hocası’, büyük aşkı, şiirlerindeki adı söylenmeyen ‘sevgili’ olduğunu bilen biliyordu…” Cemal Süreya ise 99 Yüz adlı kitabında Samet Ağaoğlu’nun Nahit Hanım için “Rönesans gibi kadın” sözlerini kullandığını söyler ve ekler: “Bin dokuz yüz yirmi üç gibi kadın da diyebiliriz. Ya da Cumhuriyet gibi kadın”. Mektupların bu kadar geç yayımlanmasının sırrı Cemal Süreya’nın şu sözlerinde saklı: “Anılar? Anlatmaz anılarını. O konuda bütün girişimleri boşa çıkarır, hiçbir tuzağa düşmez; çok şeyi incelikle geçiştirmeyi bilir.”

‘Kendimi de dünyayı da unutmak istiyorum’

Mektupların yayımlanma hikâyeleri de ilginç... Ömer M. Koç, koleksiyonundaki bu mektupların yayımlanmasını ister, fakat şairin kız kardeşi Füruzan Yolyapan ağabeyinin edebi kişiliğinin zedelenebileceği endişesini taşır. Yayınevi, mektupların bu iki âşığın hatıralarına saygısızlık gibi algılanmayacağı kanısıyla harekete geçer. Mektuplar titizlikle incelenerek okurla buluşur. Kitabın editörü Murat Yalçın giriş yazısında şöyle diyor: “Orhan Veli’nin hayatının son yıllarının bir hikâyesi, bir bakıma günlüğü gibidir. Şairin kişiliğinin; mizacının; dünya görüşünün; düşünce ve duygularını, tutum ve davranışlarını belirleyen ruh hallerinin; hayallerinin; tutkularının ve bu tutkularını dile getirme biçimlerinin bir belgesidir.” Bir telgraf ve 62 mektubun yer aldığı kitapta Orhan Veli’nin sekiz şiirinin ilk halleriyle yer alıyor olması kitabı daha da önemli kılıyor. Nahit Hanım’ın mektuplardan kimi pasajları 1967’de Papirüs’te, 1980’de Milliyet Sanat’ta yayımladığını da belirtelim.

Orhan Veli’nin İstanbul’a zorunlu gelişi ve Nahit Hanım’ın Ankara’da süren hayatı arasındaki en büyük aracı bu mektuplar: “İstanbul’da tek zevkim senden mektup almak.” diyor şair. Nahit Hanım’ın “üç dört satırlık” mektupları Orhan Veli’yi üzer ve şair sorar: “Ben sana, ‘Mektuplar seyrekleşir seyrekleşir, günün birinde hiçbir şey yazılmaz olur; dostluk da kendiliğinden biter’ derdim. Acaba bu hali kendinde hissetmediğinden emin misin? (...) Yazdıklarım seni hiç alakadar etmiyorsa boşu boşuna senin rahatını kaçırmayayım.”

Orhan Veli mektuplarında “ufacık bir” mübalağası olmadığını söyler: “İçimdekiler yazdıklarımdan çok daha büyük, çok daha mübalağalı.” Kederli bir aşktır Orhan Veli’ninki. “Aşkla beraber kendimi de dünyayı da unutmak istiyorum. İstiyorum ki dünya da beni unutsun.” diye seslenen şair, kendine beddua edecek kadar derin bir çaresizlik içindedir.

‘Şiir sahasında büyük bir hamle yapmak istiyorum’

Orhan Veli, Nahit Hanım’ın nazına bazen dayanamaz: “Sana daima iyi mektuplar yazdım. Halbuki senden iyi mektup aldığım pek nadir oldu.”, “Sen çok huysuz bir kadınsın.”, “(...) bu çocukça kaprislerden vazgeçsen, bana daha sitemsiz, daha tatlı mektuplar yazsan olmaz mı? Bütün mektuplarımız hırgürle dolu.” Nahit Hanım ile Orhan Veli’nin arasını açacak dedikoduların da önü kesilmez. Şairin bir çorap bile alamadığı, günlerce aç gezdiği zamanlar varken Nahit Hanım’ın şikayetleri onu bezdirir ve tek yapabildiği, “Birbirinden ayrı yaşamaya mahkûm iki insan gibi mektuplaşmak”tır.

Orhan Veli, İstanbul’da büyük bir sefalet yaşar: “Günlerce postaya bir mektup atacak kadar paran olmuyor mu? diyorsun. İnan, günlerce olmuyor. Geçenlerde bir gün bu imkânı temin edebilmek için, yani sadece sana mektup yazabilmek için yürüye yürüye İstanbul’a gittim.” Piyango ve at yarışlarından medet uman Orhan Veli mektuplarında Nahit Hanım’a at yarışı tahminleri gönderir. Hatta, Sabahattin Ali aracılığıyla sigara işinden esaslı bir para kazanmanın peşindedir, zira Ankara’ya gidecek parası yoktur. “Bir pardösü, bir ayakkabı, bir de yol parası” tedarik edebilirse yollara düşme niyetindedir. Nahit Hanım, Orhan Veli’nin şiirleriyle pek ilgilidir ve her seferinde ona yeni şiirinin olup olmadığını sorar. Orhan Veli “şiir sahasında büyük bir hamle” yapmak arzusunda olduğunu mektuplarında sık sık dillendirir: “İnsan zaman zaman böyle susuyor. Mamafih şiiri hiç düşünmüyor değilim. Bu muhakkak daha büyük bir devir için hazırlıktır. Yakın zamanlarda mühim şiirler yazacağımı umuyorum.” “İstanbul’u Dinliyorum” gibi benzersiz bir şiir yazan Orhan Veli’nin İstanbul izlenimleri ise oldukça şaşırtıcı: “Şehir, çamurlu sokaklarıyla, bulutlu tatsız havasıyla, bana dünyadaki şehirlerin en çirkiniymiş gibi geliyor.”

Denize nasıl düştü?

Nahit Hanım, Sait Faik’in Orhan Veli’yle Yedigün’deki röportajını beğenmez. Şair bir mektubunda Sait Faik’e epey söylenir. Sait Faik’in bir başka darbesi ise idaresini Orhan Veli’ye bırakmayı düşündükleri yeni bir gazete işini bozmuş olması. Orhan Veli, gazetede yayımlanan “denize sarhoşlukla düşmüş” dedikodusunun aslını Nahit Hanım’a aktarmak zorunda kalır. Haberin aksine denize düşmeleri, Tanpınar ve beraberindekilerle kayığa binen hanımefendinin kenara basmasıyla gerçekleşmiştir. Herkes kayıktan suya dökülmüştür: “Hamdi Bey o sırada baş üstüne yatmış yıldızları seyrediyordu. Ben telaşla, ‘Hocam batıyoruz!’ deyince, o yattığı yerden, ‘Aman, ben yüzmek bilmem, beni kurtarın’ diye bağırmaya başladı.”

Orhan Veli, 10 Kasım gecesi bir haftalığına gittiği Ankara’da belediyenin açtığı çukura düşerek başından yaralanır. 14 Kasım’da İstanbul’da fenalaşan şair aynı günün gecesinde hayatını kaybeder. Kitapta, Nahit Hanım’ın 12 Kasım 1950 tarihli Orhan Veli’ye gönderemediği bir mektup da var. Nahit Hanım, Orhan Veli’den uzun bir mektup ve yeni şiirler istese de bu gerçekleşmez.

Yalnız Seni Arıyorum edebiyat tarihindeki büyük aşklar külliyatında yerini alırken, Orhan Veli şiirine ve şairin kişiliğine dair de çok şey söylüyor.


Kitap ZamanıSayı: 99 

Yorumlar