Batı’da itibarlı bir meslek: Biyografi yazarlığı

Photo by Thom Milkovic on Unsplash

Biyografi, yoğun emek gerektiren türlerin başında geliyor. Göz değmemiş mektuplar, günlükler, yazarın eş-dost çevresiyle görüşmeler ve çekmecelerde bekleyen terekenin altından kalkmak uzun bir uğraş gerektiriyor. Selim İleri, geçtiğimiz hafta sonu “Hayal ürünü bir karakter” başlıklı köşe yazısında Virginia Woolf’tan Türkçede yayımlanan denemeler seçkisinden hareketle, Türkiye’de biyografi yazmanın zorluklarına değiniyordu. “Bir romancının biyografisini yazacaksınız sözgelimi; mektuplar, günceler, yaşamı noktalanmış romancının henüz yaşayan eşi, dostları… Bizde bunlara ulaşmak da epey zor.” diyen İleri yazısını şöyle bitiriyordu: “Hoş, yayınlansa, şimdinin hayhuyunda kaç kişi önemseyip okuyacak!”

Ülkemizde biyografiye olan ilgisizlik ve yayımlanan kitapların azlığı düşünüldüğünde Selim İleri çok da haksız değil. Bir tarafta böyle ağır bir türe odaklanan yazarların üretimleri yayın dünyasının kargaşasında arada kaynarken, öte tarafta yayıncılar da biyografi türüne kafa yoranların pek de fazla olmayışından genellikle başka dillerden çevirilerle bu alanı doldurmakta. YKY, İletişim, İş Kültür ve Kapı gibi yayınevlerinin çeviri biyografi kitaplarının yanı sıra Türkiye’den bazı isimler hakkındaki biyografiler mevcut. Fakat, Batı’da biyografi, çok canlı ve sürprizli bir alanda ilerliyor. Kitabevlerinin biyografi türüne ayrılmış rafları, yılın en iyi biyografi kitabı seçkileri, bu kitaplardan yola çıkarak sinemaya uyarlamalar ve edebiyat ödülleri (Samuel Johnson gibi) bu türe ilgiyi hem okur, hem yazar hem de yayıncı cephesinde diri tutuyor. Biyografiler, çok satanlar listelerinde bile yer alabiliyor.

Lessing için biyografi yazarı aranıyor

Son on yılda bu türün yükselişi bir dönem kendilerini ‘biyografi yazarı’ olarak tanımlamaya çekinenlerin talihini değiştiren bir sürece dönüştü. Claire Tomalin, Richard Holmes, Margaretta Jolly, Peter Ackroyd, Frances Wilson, Claire Harman, Maggie Fergusson, Charles Nicholl, Miranda Seymour ve yakın zamanda T.S. Eliot hakkında yazdığı yeni biyografi ile dikkat çeken Robert Crawford gibi isimler bu türün ustaları arasında. Bu alanda üretim yapanlara kulak verdiğimizde ise çeşitli gözlemler ve endişeler var. Birçok ödül alan Maggie Fergusson için biyografi, öyle bir derinlikte ve çekicilikte yazılmalı ki normal şartlarda yan yana bile gelmeye tahammül edemeyeceğiniz bir insanın hayatını okuduktan sonra, onunla vakit geçirmeyi arzulamaya götürmeli sizi. Biyografi yazarı olan Profesör Kathryn Hughes, son dönemlerde bu türde yazanlar arasında Wikipedia kaygısı yaşandığını dile getirmiş ve ‘Tüm bilgileri bu tür online sitelerden ulaştıktan sonra biyografi yazarlarına ne iş kalıyor?’ sorusunu gündeme getirmişti.

Nobel ödüllü yazar Doris Lessing, 2013’te ölmeden önce George Bernard Shaw hakkında yazdığı eserle ödül alan Michael Holroyd’un kendi biyografisini yazmayı çok arzuladığını belirtmişti, fakat bu ne yazık ki gerçekleşmedi. Lessing ise vasiyetinde Holroyd’u bu konuda yazması için işaret etse de şimdilerde 80 yaşında olan yazar bu işin altından çok da kolay kalkamayacağını söylüyor, zira seneler evvel böyle bir teklifi Lessing’e sunduğunda ise böyle bir eser gerçekleşmediğini belirtelim. Bu yüzden yazarın edebî mirasını elinde bulunduran vârisleri yeni bir biyografi yazarı arıyor. Britanya’nın önemli edebiyat ödüllerinden biri olan ve kurmaca olmayan eserlere verilen Samuel Johnson Ödülü’nün, biyografi türüne odaklandığını da hatırlatalım.

Biyografi, Selim İleri’nin dediği gibi ülkemizde henüz ilgiyle okunan bir tür değil. Bu türün Batı’daki seyri gittikçe genişlerken, üretimlerini biyografi alanında sürdüren pek çok yazar var. Yeni yayımlanan her kitap, hakkında yazılan kişiye alışılmadık aynalar tutuyor ve bu eserler türün meraklılarına da büyük haz veriyor. Fakat Woolf’un o kışkırtıcı sorusunda dediği gibi “Yalnızca büyük adamların hayatları mı yazılmalı? Yaşamış olan ve geriye yaşamından bir kayıt bırakmış olan herhangi birinin yaşamı da biyografisinin yazılmasına layık değil mi?”

Yorumlar