Türkiye’nin kültür politikasının sağlam temellere oturduğunu söylemek güç. Siyasetin çarkları arasında eriyip giden bu alan pek çok ülkenin en temel gündemi halindeyken devlet kanadının kültür endüstrisi üzerine ciddi kafa yormadığı açık. Yaklaşan seçimlerle birlikte siyasi partilerin seçim bildirgelerinde bu alanın önceki yıllar gibi çok da önemsenmeyeceğini kestirmek zor değil. Bu zayıflığın örneklerinden biri ise UNESCO’nun 2004’ten bu yana Yaratıcı Şehirler Ağı’nda Türkiye’den herhangi bir kentin olmaması. Geçtiğimiz aralık ayında beş yeni şehrin eklenmesiyle toplamda 69 kentin bulunduğu Yaratıcı Şehirler Ağı; Edebiyat, Zanaat ve Halk Sanatları, Film, Gastronomi, Medya Sanatları, Tasarım ve Müzik olmak üzere 7 farklı alanı içerirken, dünyanın dört bir yanından farklı şehirler bu ağın parçası. 32 farklı ülkeden 69 kentin yer aldığı bu ağ önümüzdeki ay Japonya’nın Kanazawa şehrinde buluşacak ve on yıllık süreci ele alacak. Bu ağa dahil olmak isteyen şehirler için yakın zamanda UNESCO tarafından başvurular kabul edilecek.
UNESCO’nun “Kültürel Çeşitlilik Küresel İttifakı” kapsamında yürütülen bu ağa katılan şehirler Avrupa Kültür Başkenti’nden farklı olarak bu unvan o şehirde daimi olarak kalırken, unvanın şehirlere pek çok katkısı oluyor. Program, yerel aktörler tarafından yürütülen kültürel endüstrilerin yaratıcı, ekonomik, sosyal potansiyelini geliştirmeyi amaçlarken özellikle İstanbul’un bu yedi farklı alandan birkaçına girebilecek düzeyde olduğunu söylemek çok zor değil. Fakat büyük tartışmaların gölgesinde geçen, 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti deneyiminden sonra geriye ne kaldığı sorusu ülkenin kültür politikaları üzerine yeniden düşünmeyi gerekli kılıyor.
UNESCO’nun bu ağı “Yaratıcılığı sürdürülebilir kalkınmanın stratejik bir faktörü olarak belirlemiş şehirler arasında uluslararası işbirliğini, dünyanın tüm bölgelerinde kamu ve özel sektör, meslek örgütleri, topluluklar, sivil toplum ve kültür kurumlarının dâhil olduğu ortaklıklar çerçevesinde geliştirmeyi” hedefliyor. Edebiyat Şehirleri arasında Edinburgh (Birleşik Krallık), Melbourne (Avustralya), Norwich (Birleşik Krallık), Dublin (İrlanda), Reykjavik (İzlanda), Iowa (ABD), Krakov (Polonya), Dunedin (Yeni Zelanda), Granada (İspanya), Heidelberg (Almanya) ve Prag (Çek Cumhuriyeti) gibi kentler yer alıyor. Müzik şehirleri arasında Sevilla (İspanya), Bolonya (İtalya), Glasgow (Birleşik Krallık), Gent (Belçika), Bogota (Kolombiya), Brazzaville (Kongo Cumhuriyeti), Hamamatsu (Japonya), Hannover (Almanya), Mannheim (Almanya) var. Sinema/Film Şehirleri arasında ise Bradford (Birleşik Krallık), Sidney (Avustralya), Busan (Kore), Galway (İrlanda) ve Sofya (Bulgaristan) bulunuyor. Şehirlere ekonomik, sosyal ve kültürel canlılık getiren bu unvanı almak için pek çok şehir başvuruyor.
Partilerin seçim bildirgelerinde ‘kültür’ var mı?
İKSV geçtiğimiz ocak ayında “Seçim Bildirgeleri İçin Siyasi Partilere Kültür Politikaları Öncelikleri ve Öneriler” başlıklı bir rapor yayımladı. Vakfın kültür politikaları çalışmaları kapsamında hazırlanan 10 maddelik metinde iktidara geldiklerinde siyasi partilere yapacakları kültür sanat “vaatler”ine bir katkı niteliğindeki bildirinin maddelerinden biri “Türkiye’nin kültür-sanat alanındaki birikiminin uluslararası platformlara taşınması için, kültürel çeşitliliği ve zenginliği yansıtacak kapsamlı etkinlik programlarının hazırlanması ve kültürel diplomaside geleceğin dünya kültürüne Türkiye’nin potansiyel katkısının vurgulanması hedeflenmelidir.” şeklindeydi. Seçimlerin yaklaştığı bu ‘sıcak’ dönemlerde partiler seçim bildirgeleri açıkladı fakat öncelikli konular arasında ne yazık ki yine kültürel sorunlar yer almıyor.
UNESCO’nun Türkiye sitesinde Yaratıcı Şehirler Ağı’na başvuru sürecine dair bilgiler mevcut, bu unvanı alan üye ülkeler arasında çeşitli işbirliklerinin şehre büyük bir canlılık getirdiği söylenebilir. Bu süreçte özellikle yerel yönetimlere büyük iş düştüğü kesin fakat öncesinde ekonomik kalkınmada büyük önem taşıyan yaratıcı endüstrilerin ülkenin kültür politikasında temel meselelerden biri olması gerekiyor.
UNESCO’nun “Kültürel Çeşitlilik Küresel İttifakı” kapsamında yürütülen bu ağa katılan şehirler Avrupa Kültür Başkenti’nden farklı olarak bu unvan o şehirde daimi olarak kalırken, unvanın şehirlere pek çok katkısı oluyor. Program, yerel aktörler tarafından yürütülen kültürel endüstrilerin yaratıcı, ekonomik, sosyal potansiyelini geliştirmeyi amaçlarken özellikle İstanbul’un bu yedi farklı alandan birkaçına girebilecek düzeyde olduğunu söylemek çok zor değil. Fakat büyük tartışmaların gölgesinde geçen, 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti deneyiminden sonra geriye ne kaldığı sorusu ülkenin kültür politikaları üzerine yeniden düşünmeyi gerekli kılıyor.
UNESCO’nun bu ağı “Yaratıcılığı sürdürülebilir kalkınmanın stratejik bir faktörü olarak belirlemiş şehirler arasında uluslararası işbirliğini, dünyanın tüm bölgelerinde kamu ve özel sektör, meslek örgütleri, topluluklar, sivil toplum ve kültür kurumlarının dâhil olduğu ortaklıklar çerçevesinde geliştirmeyi” hedefliyor. Edebiyat Şehirleri arasında Edinburgh (Birleşik Krallık), Melbourne (Avustralya), Norwich (Birleşik Krallık), Dublin (İrlanda), Reykjavik (İzlanda), Iowa (ABD), Krakov (Polonya), Dunedin (Yeni Zelanda), Granada (İspanya), Heidelberg (Almanya) ve Prag (Çek Cumhuriyeti) gibi kentler yer alıyor. Müzik şehirleri arasında Sevilla (İspanya), Bolonya (İtalya), Glasgow (Birleşik Krallık), Gent (Belçika), Bogota (Kolombiya), Brazzaville (Kongo Cumhuriyeti), Hamamatsu (Japonya), Hannover (Almanya), Mannheim (Almanya) var. Sinema/Film Şehirleri arasında ise Bradford (Birleşik Krallık), Sidney (Avustralya), Busan (Kore), Galway (İrlanda) ve Sofya (Bulgaristan) bulunuyor. Şehirlere ekonomik, sosyal ve kültürel canlılık getiren bu unvanı almak için pek çok şehir başvuruyor.
Partilerin seçim bildirgelerinde ‘kültür’ var mı?
İKSV geçtiğimiz ocak ayında “Seçim Bildirgeleri İçin Siyasi Partilere Kültür Politikaları Öncelikleri ve Öneriler” başlıklı bir rapor yayımladı. Vakfın kültür politikaları çalışmaları kapsamında hazırlanan 10 maddelik metinde iktidara geldiklerinde siyasi partilere yapacakları kültür sanat “vaatler”ine bir katkı niteliğindeki bildirinin maddelerinden biri “Türkiye’nin kültür-sanat alanındaki birikiminin uluslararası platformlara taşınması için, kültürel çeşitliliği ve zenginliği yansıtacak kapsamlı etkinlik programlarının hazırlanması ve kültürel diplomaside geleceğin dünya kültürüne Türkiye’nin potansiyel katkısının vurgulanması hedeflenmelidir.” şeklindeydi. Seçimlerin yaklaştığı bu ‘sıcak’ dönemlerde partiler seçim bildirgeleri açıkladı fakat öncelikli konular arasında ne yazık ki yine kültürel sorunlar yer almıyor.
UNESCO’nun Türkiye sitesinde Yaratıcı Şehirler Ağı’na başvuru sürecine dair bilgiler mevcut, bu unvanı alan üye ülkeler arasında çeşitli işbirliklerinin şehre büyük bir canlılık getirdiği söylenebilir. Bu süreçte özellikle yerel yönetimlere büyük iş düştüğü kesin fakat öncesinde ekonomik kalkınmada büyük önem taşıyan yaratıcı endüstrilerin ülkenin kültür politikasında temel meselelerden biri olması gerekiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder