Mağdurların yasını tutan sanatçı


İç savaş nedeniyle yaşadığı topraklardan ayrılmak zorunda kalan yüz binlerce mültecinin en büyük hayali, şu günlerde bir Avrupa ülkesine ulaşabilmek. Daha iyi bir yaşam hayaliyle yola düşen mülteciler, bir taraftan kapılarını mültecilere açmayan ülkelerin duyarsızlığına öte taraftan, onları saatlerce tren vagonlarına kilitleyen zihniyete maruz kalıyor. Bu zorlu yolculuğu binbir çileyle bitirenleri ise mülteci kimliğinin üzerlerine kondurduğu tepeden bakışı kırmak bekliyor, zira arada büyük sınırlar ve önyargılar var. Politik işleriyle ünlü Kolombiyalı heykeltıraş Doris Salcedo, bu mülteci olma halini ve sınırları 2008'de Londra'daki Tate Modern'deki 167 metre boyundaki çatlakla dile getirdiğinde büyük yankı uyandırmış ve bu yer yer derinleşen çatlak, ülkeler arasındaki sınırların tehlikelerine dair önemli bir çıkış olarak hafızalara kazınmıştı.

POLİTİK SANATIN ŞİİRSEL DİLİ

Türkiyeli sanatseverlerin 2003'teki 8. İstanbul Bienali'nde, Karaköy Perşembe Pazarı'nda iki bina arasındaki boşluğu 1600 ahşap sandalye ile doldurduğu eseriyle tanıdığı Salcedo'nun 1980'lerden günümüze çeşitli işlerinin yer aldığı retrospektif sergisi ise Guggenheim New York'ta sergileniyor. Sömürgecilik, ırkçılık ve sosyal adaletsizlik konularına işaret eden sanatçının eserleri, mülteci sorununun çokça konuşulduğu bu günlerde kuşkusuz muhataplarına çok şey söylüyor. Salcedo, 1958'de Kolombiya'nın politik şiddet ile kıvrandığı zamanlarda dünyaya gelir. Uyuşturucu kartelleri ile hükümet güçleri arasında kalan yüz binlerce sivilin öldüğü bu kanlı dönemlerin gölgesinde sanat eğitimi alan sanatçının 1980'lerde yolu New York'a düşer ve burada işler üretir. Sanatıyla, ülkesindeki bu kötücül hallerinin kaydını tutan ve buralara pek çok göndermede bulunan Salcedo'nun sandalyelerde, dolaplarda ve masalarda kısaca eşyada bulduğu bu ses ya da çığlık, kendi geçmişinden izler taşıyor. Senelerdir Kolombiya'da işkence, adam kaçırma, tecavüz ve cinayet gibi sarsıcı hikâyeleri toplayarak kendi eserlerinde bu insanların bir nevi yasını tutuyor.

Salcedo'nun Guggenheim New York'taki sergide çimentolarla kaplanmış sandalyeleri, insan saçlarıyla kaplanmış masaları büyük ilgi görürken, sanatçı eserleriyle acıya ve travmaya dikkat çekiyor. Galerideki demir çubuklara geçirilmiş beyaz gömlekler, bunu sarsıcı bir şekilde başarıyor. 1988'de askerler tarafından desteklenen suikastçıların kaçırdığı ve daha sonra öldürülen tarım işçilerine gönderme yapan eser, bu acılı hikâyeyi yeniden kurguluyor. Çimentoyla kaplanmış mobilyalar ise tarihin bu ağır yüküyle yüzleşmeye çağırıyor izleyeni. Salcedo'nun bu politik eserleri empati kurmaya açık bir dile dönüşürken, sanatsevere beraberince götüreceği değerli bir deneyim sunuyor.

GÜL YAPRAKLARIYLA OLUŞTURULAN DUYARLIK

Salcedo'nun, ölüm ile hayat arasındaki bağa göndermede bulunduğu ve gül yapraklarını bir dantel gibi birbirine bağlayarak örtü gibi yere serdiği A Flor de Piel (çiçek gibi cilt) adlı eseri ise üzerinde uzun uzun düşünülmeyi hak ediyor. Sanatçının, kaçırıldıktan sonra işkenceyle öldürülen Kolombiyalı bir hemşirenin sarsıcı hikâyesinden esinlenerek yaptığı eser, müzenin üst katında o hemşirenin ardından geç kalınmış bir cenaze merasimi, bir ağıt gibi karşılıyor ziyaretçileri. Salcedo'nun bir deri görüntüsü veren bu eserine uygun gördüğü isim de önemli, zira “a flor de piel” İspanyolcada, duyarlılık, hüzün ve hemen dikkat çeken duygu anlamına geliyor.

Salcedo, gül yaprakları kullanmanın epey zorlu ve maceralı bir uğraş olduğunu dile getirirken, böyle güçlü ve kederli bir hikâye için bu çiçeği tercih ettiğini anlatıyor. Sanatçının bu şiirsel dili güçlü bir anlatım sunarken, öte taraftan sanatın, tarihin o acılı ve ağır yüklerine karşı nasıl etkili bir ses olabileceğinin açık ifadesi oluyor. Salcedo'nun Guggenheim New York'ta retrospektifi 12 Ekim'e ziyaretçilerini insanlığın acılarıyla yüzleştirmeye devam edecek.

Yorumlar