Hafızanın unutturamadığı hapishanedeki çocuklar

Prison Paintings (1978). Tate © Gülsün Karamustafa

Güncel sanatın usta isimlerinden Gülsün Karamustafa yaşadığı zamanın notunu tutan bir sanatçı. Yenilikçi ve daha da ötesinde şaşırtıcı bir isim. 70’lerden bu yana üretiyor. Kimlik, göç, toplumsal cinsiyet ve kadın temaları etrafında yoğunlaşan bu üretim, Türkiye’nin toplumsal tarihinin izlerini taşıyor. Sanatçının hafızalarda yer eden eserlerinden Kuryeler (1991), Vatan Doğduğun Değil, Doyduğun Yerdir (1994), Kültür: Istanbul’dan Bir Cinsiyet Projesi (1996), Erkek Ağlamaları (2001), Muhacir (2003) ve Apartman (2012) gibi işleri hatırlayın…

Karamustafa’nın kişisel tarihiyle aynı eksende giden bu karşılaşmalar canlılığını koruyor. Türkiye’nin kültürel ve politik belleğine aşina olan sanatseverin elinden tutarak, bir hatırlatma vazifesi görüyor. Sanatçının 1972 ve 1978 yılları arasında kâğıt üzerine akrilikten yapılmış on beş resimden oluşan bir serisi olan Hapishane Resimleri Karamustafa’nın sanatsal üretiminde önemli ve özel bir yer alır. Kişisel bir tarihten yola çıkan bu seride Karamustafa, cezaevinde geçirdiği süre boyunca karşılaştığı kadın mahkumların günlük yaşamlarını tasvir eder.

Hak ihlalleri ve devlet

Karamustafa hem bu yüzleşmeyi tekrarlamamak hem de söz konusu durumu istismar etmemek adına bu resimleri 2013’e kadar hiç sergilemez. Sanatçının, Türkiye’de ve uluslararası platformda düzenlenen en kapsamlı sergisi ‘Vadedilmiş Bir Sergi’, SALT İstanbul’da, ilk kez görücüye çıkan bu resimler, pek çok sanatsever için büyük bir sürprizdi. Takip eden yıllarda, birçok müze bu eserleri koleksiyonuna eklemek istedi -İspanya’nın Valencia Modern Sanat Enstitüsü bunlardan biri. Hapishane Resimleri (Prison Paintings), 2019’da İngiltere’nin başkenti Londra’daki ünlü modern sanat müzesi Tate Modern tarafından satın alındı. Müzenin koleksiyonuna dahil ettiği bu seri, ‘Sanatçı ve Toplum: Vatandaşlar’ başlığı altında, koleksiyondaki diğer sanatçıların eserleriyle birlikte sergileniyor.

Tate Modern’in daimi koleksiyonunun bir parçası olan bu sergide on üç oda var. Hapishane Resimleri on numaralı sergi mekanında yer alıyor. Bu mekan, adaletsizliğe doğrudan tanıklık eden ve politik yönleri ağır basan pek çok sanat eserini ağırlarken, devletin kendi vatandaşına uyguladığı şiddete ve hak ihlallerine de dikkat çekiyor. Sanatçı Fred Wilson’un bayrakları ve Nicole Eisenman’in muhafazakarlaşan Amerikası da görülecek eserler arasında.

Prison Paintings (1978). Tate © Gülsün Karamustafa

Sade ve sessiz bir tanıklık

Sanatçı, Türkiye’deki 1971 darbesinin ardından siyasi aktivistlere yardım ve yataklık yapmaktan altı ay hapis cezasına çarptırılır. Buradaki kadın mahkumları hapisten çıktıktan sonra hafızasından resmeder. Bu seri, Karamustafa’nın İzmit Kadınlar Hapishanesi’nden gözlemleridir. Onunla aynı koğuşu paylaşanların çoğu, cinayet gibi suçlardan müebbet hapis cezasına hükmedilir. Karamustafa’nın bu görsel hafızası, bize geçmişi hatırlatırken, günümüze dair bir utanca da işaret ediyor: hapisteki bebekler ve çocuklar.

Hayatta kalma, dayanışma ve kardeşliğin kolayca sezildiği bu resimlerde, Karamustafa, ustalıkla, izleyici o anlarla karşı karşıya bırakıyor. Kadınların çiçekli elbiselerinden başlarındaki örtülere, Vita kutularında ekilen çiçeklerden çaydanlıklara… Bir bireysel hafıza mekânı olarak hapishaneyi, tüm detaylarıyla resmediyor. Hapishane Resimleri’nde Karamustafa yalın bir dille, sonraki yıllarda karşımıza çıkan popüler imgeler ve kitch nesnelerden beslenen bir gözlemin aksine, izleyici sade ve sessiz bir tanıklığa davet ediyor. Karamustafa, yakından gözlemlediği, aynı gökyüzüne bakıp aynı sofrayı paylaştığı bu kadınları ve içinde bulundukları halleri, maharetle resmediyor. Bu güçlü dil, hafızanın sıradanlaştırılmasına müsaade etmeyecek bir keskinliğe ve ağırlığa sahip.

Prison Paintings (1978). Tate © Gülsün Karamustafa


Elli yılın ardından değişmeyen kırılganlıklar

2022’den bakıp 1970’lere uzanan bu koridorun içinde dolaşmak şaşırtıcı bir eyleme dönüşmüyor. Dağınık ve kırılgan bir hafızadan öte, net ve birbirine ayna tutan iki zaman dilimi beliriyor. Aradan geçen yaklaşık elli yılın ardından… Bilmediğimiz bir görüntü değil bu –Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış hapishanelerdeki çocuklu ve bebekli kadınları göz önüne getirin. 2021 verileri, Türkiye’de yaklaşık 345 çocuk, 780 bebeğin anneleriyle birlikte cezaevinde olduğunu gösterirken, Karamustafa’nın tarihe tanıklığı belki bu yüzden daha da değerli. Karamustafa’nın bir resmin altına tuttuğu not şöyle: “İmdat: Fatma’nın oğlu, yaralamadan 11 yıla mahkûm. Sağmalcılarda doğdu. Dışarıyı hiç bilmez.”

Yemek kuyruğunda annelerinin elleri utan çocuklar, uyuklayan emzikli bebekler, aynı yorganı paylaşmak zorunda kalan kadınlar… Bu koşullara rağmen birbirine kenetlenen kadınlar var resimlerde. Bir görüş gününden arda kalan filedeki kuşlar, çiçekler, kitaplar ve portakallar akıp giden bir hayata işaret. Sanatçının canlı ve yaşam dolu renkleri, hapishane duvarlarının tüm kasvetini kaldıracak kadar güçlü. Karamustafa bu nefes almayı, kadınların kıyafetleri üzerinden gerçekleştiriyor. Bu kıyafetlerle çizdiği taşralı ve kentli kadın imgesi, bireysel gözüken bir anı anlatırken, toplumsal kimliğin de izlerini okumaya davet ediyor. Karamustafa’nın bu serisi iktidar dediğimizin gücün kötücül hallerinin sadece bu döneme mahsus olduğu fikrini de alt üst ediyor. Geçen onca yıla rağmen hapishanedeki kadınların, bebeklerin ve çocukların dramı aynı.

Prison Paintings (1978). Tate © Gülsün Karamustafa

Mağduriyeti istismar etmeyen bir sanatçı

Politik kimliğinden ve hüküm giymiş olmasından dolayı 16 yıl boyunca kendisine pasaport verilmeyen Karamustafa, bu resimleri yıllarca neden sakladığını, bir söyleşisinde, şöyle anlatır: “Onları yapıldıkları sırada ortaya çıkarmama kararımın ardında bir şeyi istismar etmeme duygum vardı. O kadar çok üzüntü veren olaylar yaşanıyordu ki. Hapis yattım, sonra bakın böyle resimler yaptım demek bana yakışmazdı. Üstünden kırk sene geçtikten sonra baktığımız zaman iyi bir kaynak olabilir diyerek açığa çıkardık.” Bu Karamustafa’nın kendini bir birey olarak mağduriyet üzerinden tanımlamak istememesine işaret eder. Bu eylem bir sanatçı için değerli bir duruştur.

Karamustafa’nın yaptığı yaşadıklarını hem bize hem de kendisine hatırlatmaktır bir anlamda. Üzerinden geçen yaklaşık elli yıla rağmen bu Hapishane Resimleri’nin Türkiye’nin siyasi ve kültürel tarihindeki tekerrürlerinin göstergesidir. Bu hafızanın seneler sonra nasıl onarılacağını kestirmek oldukça zor. Hatta günümüzde yaşananların çeşitli ‘güçler’ tarafından hafıza siyasetine kurban edilmeyeceğine dair bir güvence de yok.

Prison Paintings (1978). Tate © Gülsün Karamustafa

Kolektif hafıza yaşananlar birbirimize anlattıkça hayatta kalır. Bu anlatılar unutulmaya, terk edilmeye başlanınca, hafıza kendini eritir. Bir süre sonra yok olur. Karamustafa’nın bu resimleri, ülkenin kırılgan ve dağınık hafızasını yeniden canlandırırken, günümüze de güçlü bir ses oluyor. Ağır insan hakları ihlallerine ve sistematik ayrımcılığa maruz kalan ve ülkedeki siyasi gündemin kurbanı bu masum bebekler ve çocuklar, yarın neleri işitmediğimizi, neleri görmediğimizi bizlere hatırlatacaktır.

Yorumlar