Kayıp zamanın izinde bir ressam


Marcel Proust, 19. yüzyıl Paris'inin gerçek bir panoramasını sunduğu “Kayıp Zamanın İzinde” adlı romanında “Gerçek cennetler, unuttuklarımızdır.” der. Fransız izlenimci ressam Gustave Caillebotte (1848–1894), Paul Cézanne, Edgar Degas, Claude Monet ve Pierre Auguste-Renoir gibi izlenimcilerin aksine biraz gölgede kalmış, ‘unuttuklarımız'dan. Tabloları saklı bir hazine gibi olan sanatçının eserleri, koleksiyonlardan bir bir çıkmaya başladı.

Washington Ulusal Sanat Müzesi'nde açılan Ressamın Gözü, son yirmi yılda Amerika'da açılan en büyük Gustave Caillebotte sergisi. Sanatçının birçok eseri özel koleksiyonlarda yer alıyor, bu yüzden müzelerde onun eserlerini görmenin zorluğu, sergiyi özel kılıyor. Sanatçının 1875-1885 yılları arasındaki gerçekçi tablolarının yer aldığı sergi, Proust'un Kayıp Zamanın İzinde'sinin tablolara işlenmiş görsel bir hali... Sergide, ressamın fotoğrafçılık sanatına olan merakının izleri rahatça görülebiliyor.


Hukuk eğitimi alan Caillebotte, daha sonra ressamlığa yönelir. Kendi dönemindeki izlenimciler tarafından biraz burun kıvrılan ve eleştiriler alan sanatçı, Edgar Degas ve Auguste Renoir gibi ustaların tablolarını beğenip onu teşvik etmesiyle sergilere katılır. Varlıklı bir aileden gelen Caillebotte, hayatını resim yaparak geçirir. Pek çok empresyonist ressamın eserini satın alır ve onları destekler. Bu yönüyle önemli bir koleksiyoner olarak tarihe geçer. Genç yaşta hayata veda ettiğinde, geride büyük bir koleksiyon bırakır.

PARİS'İN BULUŞTURDUĞU ZITLIKLAR

Caillebotte'un 19. yüzyıl Paris'inin merkezde olduğu tabloları, burjuvaya ait izlenimler, şehir hayatı, günlük yaşam ve modernliğe adım atan kentin buluşturduğu zıtlıklara karşı incelikli bakışı işliyor. Kâğıt oynayan, kitap okuyan ve piyano çalan burjuvaziyi resmeden sanatçının sadece bu sınıfa değil işçilere, boyacılara, satıcılara da yer vermesi, onu diğer izlenimcilerden farklı kılıyor. Caillebotte'un da katıldığı bir sergiyi ziyaret eden Emile Zola, “Caillebotte, sergidekilerin en göze çarpanı.” demişti.

Sanatçının altmışa yakın eserinin yer aldığı sergi, içerisi, dışarısı, doğadan manzaralar, portreler gibi tematik bölümlere ayrılmış. Paris Caddesi, Yağmurlu Bir Gün adlı tablosu, serginin en can alıcı eseri olarak dikkatleri çekerken, önünde biriken kalabalığın tabloya hayranlık dolu bakışlarını ıskalamak imkânsız. Bu ünlü eserinde, modern Paris'i resmeden sanatçı, kendi dönemi için öncü bir bakış açısı geliştirerek fotoğrafa yakın bir resim dili kullanmış. Caillebotte'un diğer eserlerinde de bu yakınlığı görmek mümkün. Resme dikkatli bakıldığında farklı sınıflardan insanların hayatlarının uzun bir caddede kesiştiği açıkça ortada. Resim, Charles Baudelaire'in sık sık işlediği kalabalıkla yıkanmak imgesine yakın duruyor. Şairin “Hiç değil, o aptalca gururlarını bir an olsun kırmak için, şu dünyanın mutlularına bazen, onların mutluluklarından daha yüksek, daha büyük ve daha ince mutluluklar olduğunu öğretmek gerek.” sözleri de sergi boyunca bir ses olarak size eşlik ediyor.

Balkondan Paris'i izleyen adam resmi de değişen şehre tepeden bakan ve gözlemleyen bir ruh halini gösterirken, böbürlenen bir ruh halini kenara bırakan ressamın gözlerinden dünyaya bir bakış atıyor. Tablolarında pek çok sınıftan insana yer veren ressam, bu tutumuyla eleştirilir. Washington Ulusal Sanat Müzesi'nin, gölgede kalmış bir ressamın usta işi eserlerini yeniden gündeme getirdiği sergi, 4 Ekim'e kadar açık.

Yorumlar